Cevikce / Haber ayrıntısı

Sarraf sebep degil, bir ‘sonuçtur’...

Prof.Dr. Erol Manisali ile fakültede ayni siniftaydik.
 

O beni oradan bilmez. O Istanbul’da üniversitede kaldi, ben Ankara’da kamuda (devlette) çalismaya yöneldim. Ben, on yili askin bir süre Devlet Planlama Teskilati'ndaki birikimimden sonra kamusal görevimi, CHP’de sürdürdüm. Dolaysiyla yarim yüz yildir olaylari en üstten, sorumluluk altinda ve bire-bir yasadim. Manisali Hocamizin da, bilim dünyasi yaninda, içerde ve disarda çok önemli görevler üstlendigini, olaylar karsisinda sadece akil vermekle kalmayip, sorumluluk aldigini ve hatta bedel ödedigini biliyoruz. Olaylara bazen farkli da olsa çoklukla ayni gözle baktigim için ben onu ögrencisi gibi yakindan izlerim. Istemedigim halde, gündemin ön sirasina oturan sorun haline gelen Reza Zarrab’la ilgili Hocamin Cumhuriyet Gazetesi'ndeki, 5 Aralik yazisini okuyunca, konuya ben de girmek istedim. Yukarida dedigim gibi, bu olaya da, aynen O’nun gibi bakiyorum. o nedenle, ben ayri bir yazi yazmayacagim, izin verecegi umuduyla yazisini, ayni baslikla, sadece "adlari" degistirerek, Ankara’yla baglayacagim. xxx Avrupalilik, Avrupacilik (Baticilik), Avrasyacilik ve ümmetçilik (siyasal Islam) çarklari arasinda sikisan Türkiye, bugünkü noktaya ite kaka getirildi. Avrupa’nin ayaklari ise biraz farkli: kendisi zaten Avrupa (Avrupalilik): diger ayaklari ise sol, Hiristiyan ve asiri sag. Bizde Atatürk Devrimleri ve Cumhuriyet Türkiye’si bir uyum saglamisti: ümmetçilik ve siyasal Islam yerine laiklik getirilmis, bu cografyada bir ilk basarilmisti. Avrupalilik ve Avrasyacilik ayaklarindan da destek almisti. “Baticilik” yerine “Avrupaliligi” koyduk. “Baticilara” karsi, içeride savasirken Lenin’den bile destek aldik. 1930’u izleyen yillarda Hitler Avrupasi’ndan kaçan bilim insanlari bile Atatürk Türkiye’sine sigindilar. Ülkemiz fasizmin panzehiri olarak algilandi, hem de çogunlugu Müslüman bir ülke olarak, çünkü laiklik vardi. Batililik, Baticilik, Avrasyacilik ve ümmetçilik (siyasal Islam) dörtgeninde Türkiye’de yasanan ayrisma ve fikir çatismalarinin hem hükümet düzeyinde (parlamentoda, partide), hem de kamuoyunda, içinde yasadim ve tanigi oldum. Süleyman Demirel’den Bülent Ecevit’e, Erdal Inönü’den Tansu Çiller’e, Necmettin Erbakan’dan Turgut Özal’a, Deniz Baykal’dan Mesut Yilmaz’a yasanan zikzaklarin ve ayrismalarin tanigiyim. Erbakan gibi Batili (Alman) kafali bir bilim insaninin “Avrupalilik ve Islamcilik arasinda” nasil zorlandigini 1974-97 arasinda yasadim. Çok teknik, nesnel, siyaset disi bir teknokratken Turgut Özal’in (müstesarim) “politikada da iktidar zevkini tatma ugruna”, Küresel Sermayeye ve Kenan Evren’e nasil alet olduguna, en yakindan tanik oldum. Necmettin Erbakan’in Bati Kulübü (kendi deyimi) ile D-8 "Kalkinmada Isbirligi Konferansi" arasindaki “diyalektigin” sonuçta, Türkiye’de Baticiliga ve siyasal Islam’a yol açan bir noktaya geldigini hep birlikte gördük. Bütün bu zitlasma ve çeliskiler aslinda, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Atatürk Türkiye’sinin, “Dogu ve Bati arasindaki iktisadi, siyasi, askeri ve kültürel etkilesimlerin” sonucudur. Bu etkilesimler Atatürk’ten sonra, “negatif dissalliklar” yaratti. Bazen “dincileri” kimi zaman da “Baticilari” besledi. Sarraf isin özünde, bütün bu çeliski ve çatismalarin ürettigi bir çocuktur. Daha 29 yasindayken siyasal Islam’in ve vahsi kapitalizmin yildizi oluverdi: dün Islamcilar, bugün vahsi kapitalizm onu “yildiz” olarak tanimladilar. Yukarida andigim yakin tarihimizin çeliskileri ve çatismalari Hollywood misali bir yildiz üretmistir. Sarraf yasanan olaylarin sebebi degil, sonucudur. Onlarin hem kahramani oldu hem de azili düsmani haline dönüstü. Ondan herkes yararlandi: kapitalizmin keskin sirkesi küpüne zarar verdi.

Tarih: 10.12.2017 09:17:01

Okunma : 366

Kategori : BiGazete

yorum oku/yaz - Yazdır