Cevikce / Haber ayrıntısı
Ben “HALA IYIMSERIM” |
AK Sarayin kurguladigi 15 Temmuz Kalkismasini anma törenlerini bastan sonuna kadar pür dikkat izledim. |
|
Planlayanlarin amacinin, laik demokratik cumhuriyetten dönüsün, “nereye dogru ve nasil olacagini göstermek” oldugu, besbelli. Ben iki yil önce o gecenin ardindan yaziya döktügüm tepkimin ve yorumumun, sasaali 24 Haziran Cülusundan sonra daha da kaygi verici bir boyut kazandigini gördüm. Ülkenin ve halkin karsi karsiya oldugu ve artik resmilesen Saray egemenligine karsi ana muhalefetin (CHP’nin) aslî sorumlu oldugu tartisilamaz. M.Ince'nin basarisini görmezden gelerek, çözüm yollarinin özveriyle aranmasi ve bulunmasi için Genel Baskan Kiliçdaroglu'nun degisime direnmesi anlasilir degil! Ne var ki, geçmiste hep oldugu gibi iki günlük “genel baskanlik” kapismasiyla da bu yol açilmaz. Basta benim gibi geçmiste ve bu gün , buraya geliste sorumlu olanlarin, önce dönüp kendilerine, “nerede ve nasil yanlis yaptik” demesi gerekir. Yine de, son kitabimin basligina koydugum gibi ben, “Hala Iyimserim” olmaya çalisiyorum, 15 Temmuz 2016 gecesi oldugu kadar: 15 Temmuz 2016 gece saat onda... Iki “darbeyi” ve iki “darbe girisimini” yasamis biri olarak, bu “kalkismanin” bir rüya mi yoksa gerçek mi oldugunu”, aradan otuz alti saat geçtigi halde, tam anlayabilmis degildim. O gece yasadigim o dört darbeyi, bir film gibi, bütün ayrintisiyla bir kez daha gözlerimin önüne getirdim. Ne üniversitedeyken 27 Mayis 1960’da, ne Polatli’da yedek subayken Demirel’in, “yeter ki TBMM açik kalsin” diye Basbakanligi biraktigi 12 Mart 1971’de, ne Amasya Milletvekiliyken 12 Eylül 1980’de, ne de Adana Milletvekiliyken 28 Subat 1997’de, demokrasimizin gelecegi için ben, o geceki kadar kaygilandim ve korktum. Kalkisma gecesi saatler geçtikçe kaygim ve hüznüm mislince artti. Ilk kez Genel Kurmay Baskanimiz ve Kuvvet Komutanlarimiz hem de makamlarinda görev disi birakilmis. Daha da acisi, Kurtulus Savasi'mizin idare edildigi, halkimizin kayitsiz ve sartsiz sahip oldugu egemenlik yetkisini emanet ettigi TBMM bombalanmis. Yüzlerce yurttasimiz canini ve kanini yitirmisti. Halkimiz sokaga dökülmese, iktidari ve muhalefetiyle siyasal partilerimiz birlikte omuz omuza vermese ve basta medya, sivil toplum kuruluslarimiz demokrasiden yana güçlü bir tavir almasa, Ismet Inönü’nün 1961’deki Talat Aydemir ve birkaç subayi tanimladigi gibi bu “Sergüzestçiler” sonuç alabilirler miydi? Yanitini, basta siyaset ve bilim adamlarimiz, halkini ve ülkesini seven aydinlarimiz ve asker sivil kamusal görevlilerimiz ve kendini sorumlu gören hepimiz, 12 Eylül’den 36 yil ve 28 Subat’tan yaklasik 20 yil sonra, o geceye neden ve nasil geldigimizi, önyargilarimizi ve ezberimizi asarak, ayrintisiyla yeniden düsünmek ve arastirmak zorundayiz. Ama bizden önce, halkin destegi ve oyuyla iktidari elinde tutanlarin, “demokrasinin sadece sandik” olmadigina olan inançlarini, bir kez daha tazelemelerinin, çok daha önemli oldugu gerçeginin altini çizmek istiyorum. 12 Mart 1971 dolayli darbesinden bu yana, basta 12 Eylül 1980, dogrudan ve dolayli darbelerin hiç birinin içinde, arkasinda, yaninda ve yöresinde sosyal demokratlar (partiler, sivil toplum kuruluslari ve kisiler) asla yoktur. 12 Mart Müdahalesinde Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Sekreteri Bülent Ecevit, sonuçlari itibariyle “bu müdahale CHP’ye karsidir” diyerek, tepki göstermis ve görevinden istifa etmistir. Ve o çikisi, O'nu CHP Genel Baskanligi'na götüren en önemli etmen olmustur. Sonrasinda yapilan 1973 Genel Seçimlerinde de halk, Ecevit’in o demokratik eylemini desteklemis, CHP en çok oyu almis ve Ecevit Basbakan olmustur. 12 Eylül Darbesi'nde yine en çok haksizliga ugrayanlar, CHP ve sosyal demokrat siyaset çizgisindeki siyasetçilerdir. Kimi iskence gören, kimi hukuksuz yere tutuklanan milletvekilleri olmustur. Genel Baskan Bülent Ecevit aylarca Hamzakoy’da gözetim altinda kalmis. Deniz Baykal’in da içinde oldugu önde gelen bir grup milletvekili de Zincirbozan’da tutsak edilmistir. Dahasi, Cumhuriyet'in kurucu partisi CHP ve demokratik yasaminin (parlamenter demokrasinin) aslî ikinci partisi Adalet Partisi (AP) kapatilmistir. Benim de aralarinda oldugum, 1977’de halkin oylariyla seçilmis milletvekilleri, siyasi yasamdan yasaklanmislardir. Iste bu aci geçmisi yasayan CHP’nin, 15 Temmuz gecesi mecliste olan milletvekilleri ve ilçelere kadar partinin yönetiminde olan kadrolari, o kalkismayi, ülkenin demokrasisinin gelecegi açisindan elbette çok kaygi duydular. Ama devletin düsürüldügü “yönetim zaafi” yüzünden, o isaret ettigim dönemin CHP’lileri, yani ben ve benim gibi sosyal demokratlar, daha derin ve farkli bir aci içine girdik. Denecek ki, “son on yildir olanlarin ülkeyi buralara getirecegini, basta Genel Baskan Kemal Kiliçdaroglu olmak üzere, merkezin solundaki sorumlu herkes konusarak-yazarak-çizerek elestirdi ve çözüm önerdi. Denebilir ki, “hukuk açisindan anayasal sorumluluk tasiyanlar varken, size ne oluyor”? Yanitim sudur; “Çok kisa dönemler disinda ülkemizi hep merkez sagdaki partiler yönetmis olsa da Biz CHP’liler, 1961’den bu yana anayasalarimizin degismeyen Türkiye Cumhuriyeti'nin, laik demokratik ve insan haklarina dayali bir hukuk devleti olma temel ilkesine, sonuna kadar bagli kaldik ve sorumlulugunu omuzlarimizda tasidik. Bundan böyle de bu ilkeye bagli kalmayi ve sorumlulugunu tasimayi sürdürmeliyiz. - |
Tarih: 9.08.2018 16:41:32 |
Okunma : 296 |
Kategori : BiGazete |