Cevikce / Haber ayrıntısı
Hedef, “Yurtta Savaş Dünyada Savaş” mı? |
Türkiye Devleti, Cumhuriyet tarihinde ilk kez, özellikle dışardan, “ne yaptığını bilmez” görünümünde. |
|
İçerde de, “AK Sarayın ne yaptığını bilmez” duruma düştüğü kaygısı hâkim. 31 Mart yerel seçimine giderken bu denli vahim bir durum yoktu. “Haddini Bilmez ilçe belediye Başkanına” hakem kararıyla yenildiğinde, paniğe kapılmayıp herkese özgüvenli bir özeleştiri sunsaydı, belki görünüm bu hale gelmezdi. Tersine, “İlahi Hakkı” sandığı Tek Adamlık hırsıyla üç ay içinde tekrar mindere çıktı ve tuş oldu. Artık “erişilmez güç” olduğuna kendi bile inanmıyor. Dünün en yakınlarının ve kader birliği Ettiklerinin birbiriyle yarışırcasına karşısına dikilme cesaretlerinin nedeni, R.T. Erdoğan’ın artık sıradan bir “erişilir güç” durumuna düşmesidir. Onlarınki de, dışlanıp iktidar ortaklığından uzak kalmışlıklarının hesabını sorma çiğliğinden başka bir şey değil. Asıl dertlerinin ülkenin bu, birlikte düşürdükleri sahipsizliğinin olmadığı, yüzlerindeki sahte ve korkak gülümsemeden belli. AK Sarayın ülkeyi buraya getirirken izlediği politika, strateji ve uygulamalarla ilgili, hiç birinin bu gün de farklı, geçerli ve yeni bir önerisi zaten yok. Ne var ki, “dışardan ne yaptığını bilmez” durumdaki bir ülkede, iktidardaki tek gücün düne kadar dayandığı, güvendiği kadrolar karşı bir “kalkışmada” ise, dış küresel güçler için, çıkar yarışı kızışır. Bir taraf iktidarın, diğer tarafta da kalkışanların arkasında gövde gösterisini tırmandırırlar. Şimdiki Rusya’nın ve Amerika’nın aldığı pozisyonlar gibi. İçerde ise AK Saray, seçmenin büyük çoğunluğun güvenini yitirdiği korkusundan, medya gündemini eskiden çok daha yoğun bir şekilde milli ve dini fotoğraflarla belirleme telaşında. … ... Bu üç paragrafta, sanki “görüntü” konuşur gibiyim! Öyle ise ki, değil. “Gerçek” ne o zaman? 1963 yılında çiçeği burnunda bir ekonomist olarak Devlet Planlama Teşkilatı'nda çalışmaya başladığımda, ülkemin iki temel sorunu yani konusu vardı. Demokratikleşme ve Kalkınma. Devletimin sayesinde öğrenimimi ve eğitimimi geliştirdiğime güvenen CHP, 1973’de beni siyasette göreve çağırdı. Üst üste iki seçimde milletvekili ve bakan olarak, hazırlığına katıldığım partimin seçim bildirgelerin özü yine, ülkenin bu iki temel sorununu çözmek için önerdiğimiz önlem ve öneri demetiydi: “Demokratikleşme ve Hakça Kalkınma”. 1987’de partim yeniden açıldığında hazırladığımız programın ilk sloganı, “Değişimin Gücü CHP”, temel iki hedefi ise yine, “Demokratikleşme ve Kalkınma” idi. Yazdığım ilk kitabımın arka jeneriği, “Siyasal hayatın gündeminde iki temel madde vardır. Birincisi demokratikleşme, ikincisi ekonomik kalkınmadır. Üstelik bunlar alt alta değil de, iç içe iki maddedir. Türkiye nasıl eder de en sağlıklı yoldan demokratikleşmesini sağlar? Gene nasıl bir politika demeti ile kalkınmanın yolunu açar? Bunların dışındaki tartışmalar, gerçek tartışma gündemini bilerek veya bilmeyerek saptırmaktan başka bir şey değildir”. 2018’deki “Hala İyimserim” kitabımda da ayni inancımı yineledim. 23 Haziran’da, Genç Adam’ın Tek Adam’ı 2. kez yendiğinde otobüsten “her şey çok güzel OLDU” sözüne karşılık 24 Haziran’daki yazım, “hayır daha OLMADI, çünkü halkın iki isteği var ‘Demokratikleşme ve Hakça Kalkınma’, ancak o zaman ‘oldu’ denecek. Onu da yine halk söyleyecek” cümlesiyle bitti. İşte bu gün Türkiye’miz, demokratikleşmesini ve kalkınmasını sürdürülebilir bir yapıya kavuşturabilseydi, “AK Saray ne yaptığını bilmez duruma” düşse de, yoluna güvenle devam edebilirdi. Elbette bu durum, başta şimdi karşı çıkanlar, AKP’nin (R.T. Erdoğan’ın) başından beri bilinçli olarak, laik demokratik cumhuriyete olan inançsızlıklarının bir sonucudur. Daha ilk yıllarda “demokrasinin amaç değil, hedefleri (İslami cumhuriyet) yolunda bir araç” olduğunu açıkça söyleyen, Onlardır. Devlet vesayetini ele geçirdikten sonra, eğitimi, “dindar nesil yetiştirme” aracı yapan, Onlardır. “Demokrasi sadece sandıktır” diyerek, oy uğruna popülizm batağına doludizgin koşan Onlardır. “beni Anayasaya değil, Anayasayı bana uyduracaksınız” diyerek, AK Saray Külliyesinde Tek Adalığını resmileştiren de yine Onlardır. Üzülerek altını çiziyorum, 31 Marta kadar hep iyimser yazdım, çizdim. 23 Haziran akşamı, daha da iyimserdim. Ancak son bir aydır içerde dışarda tırmanan savaşkan ortamdan çok, hem de çok tedirginim. Gele gele geldiğimiz aşamaya bakın: Dört yıl önce uçağını düşürdüğümüz Rusya’ya sırtımızı dayayıp, hala “stratejik ortağız” dediğimiz ve TC Silahlı Kuvvetlerinin 70 yıllık teknik bilgi ve donanım ortağı ABD ve AB ile kavga ediyoruz. Putin’in bir bakanı, “S-400’leri verdik ya (sattık demiyor!), şimdi de, ABD’nin F-35’ine karşılık size bizim US-35’i verelim” diyor. Kim diyor bunu, “domatesin çekirdeğini, portakalın kabuğunu” beğenmeyip, geri gönderen Rus diyor. Ezilmiş, horlanmış, sömürülmüş halkların bayrağı olan Kurtuluş Savaşımız (Kurtuluş Bayramımız) sonrası, bütün dünyaya ders olan “Yurtta Barış Dünyada Barış” kitabımızın başlığı, “Yurtta Savaş Dünyada Savaş” a mı dönüyor? |
Tarih: 24.07.2019 22:28:57 |
Okunma : 235 |
Kategori : BiGazete |