Cevikce / Haber ayrıntısı
Artık, YÜZÜMÜZ DE KIZARMIYOR |
Abidin Dino en yakın arkadaşı Fikret Mualla’yı yazdığı kitapta şunları söylüyor: |
|
“olayları oldukları gibi değil, olmalarını dilediğimiz gibi hatırlıyoruz. Evirip çeviriyor, düzeltiyoruz çok kez dileğimizce. Belgelere gelince, anılardan bile daha aldatıcı olabilirler kimi zaman. Donmuş tezek nesnelliğine erişirler. Kitaplar dolusu sahte belgeleri, birbirine karıştırıp doğru ve yalan yumağını nasıl çözmeli?”. Bu satırları okuyunca, ressam-yazar ve kültür adamı Dino’nun bu ikrarıyla*, kendimize göre evirip-çevirip çoğu aktardıklarımızla ve anlattıklarımızla, nasıl birer karakter zayıflığı içinde olduğumuzu, yüzümüze tokat gibi vurduğunu duyumsadım. Denebilir ki, “Dino gibi yıllar öncesine dönük olur da, bu gün artık, sesli ve görüntülü yani somut canlı birer belge olarak izlediğimiz olayları ve olaylardaki kişileri aktarırken (anlatırken), yanılma ve yanıltma olmaz”. İşte dünlerde değil, tam da bu günlerde (şimdilerde) akılları aşan o, cap-canlı ve rengârenk anlatılan-yazılan aktarımlar, Dino’nun ikrarını (savını) doğruluyor. Hemen soruyorum, hangimiz daha sekiz saat önce ekranda ya da kulaklıkta izlediğimiz olaylar ya da kişilerle ilgili gerçeği, doğruyu yakalayabildik. Hiç birimiz. Çünkü aktaranın ve aktardığının, kimin ve hangi tarafın istediğine göre seçildiğini, çekildiğin, ya da kurgulandığını asla bilmiyoruz, bilemiyoruz. Ya da tahmin etsek bile Dino’nun dediği gibi biz de, kendi ezberimize (hesabımıza) göre algılamanın baskısından kurtulamıyoruz. Olayın tezgâhçıları da, yeniden dinlerken ve izlerken sinsi bir gülüşle kendini soyutlayabiliyor (kurtarabiliyor)! Ne acı ki, Genel Başkan postunda oturanlar bile, duyduğunu-izlediğini, kulağında ve gözünde kendi hesabına göre yankılansın ve yansısın, istiyor. Bunları biyolojik ya da psikolojik bilgilerime dayanarak söylemiyorum. Yarım yüz yıllık kendi yaşadıklarımın somut belgelerine güvenerek iddia ediyorum. Bir anımı aktaracağım ki, siz de kendinizle ilgili pek çok anıyı anımsayasınız? İznini almadığım için ismini veremeyeceği bir parti Genel Başkanı partisini kurarken benim de fikrimi(!) almak istedi. Amacını ve başka fikir aldıklarını ayrıntılı anlattı ve bana da sordu, “siz ne diyorsunuz”. Düşüncelerimi söyledim ama: “bilesiniz ki, benden önce sorduklarınız gibi benim de söyleyeceklerim (fikirlerim), -ben bu girişimin (planın-önerinin) neresindeyim, içinde mi dışında mıyım, olsam mı olmasam mı- gibi kişisel hesabım ve beklentilerime göre olacaktır. Yani vereceğim fikir sizin ve parti kurma gibi ülke için çok önemli amacınıza dönük doğrulardan önce kendime ait doğrular olacaktır. Parti kuracak lidersen, herkesten önce sadece kendine sor; -yüreğim ve kaynağım var mı?- evet diyebiliyorsan kur” dedim. Yakın çevresine uyarak partiyi kurdu. Çok uzun sürmedi kapatmak zorunda kaldı. Bir rastlaşmamız da, o sözlerimin hiç birini anımsamadı. Belki de ben yanlış anımsıyordum! Bunları yazmama, CHP bir kurultayına daha giderken, her defasında olduğu gibi, Genel Başkanının, bir CHP’linin hayali (kurgulu) bir AK Saray ziyareti sorusuna “Şaşırmadım efendim. Zaten CHP'yi nasıl dağıtırız, nasıl kendi içinde kavga çıkar diye çalışan ekipleri var” yanıtını vermesi. Bir diğeri de, kendisinin ya da hizip başının parti içi hesabı için “uydurduklarını (duyduklarını) anlatarak”, partiyi, Genel Başkanı karalayan politikacı tiplerinin medyada boy göstermesi, neden oldu. Oldu, çünkü CHP ve Genel Başkanlığı üzerine hele ki kurultay gündemlerinde olduğu gibi -nelerin anlatıldığını ve anımsatıldığını- bir kez daha görünce Abidin Dino ve kuşağının, o üstün karakterlerinden, etik değerlerinden, artık ne denli kopup gittiğimizi belgelemek istedim. (*) İkrar: Saklamayıp doğruca söyleme, açıkça söyleme (TDK). |
Tarih: 25.11.2019 08:42:50 |
Okunma : 241 |
Kategori : BiGazete |