Cevikce / Haber ayrıntısı
HİKÂYE DEĞİL GERÇEK |
Günlerdir Covid-19 korkusu ile evlere kapandık. |
|
Dünyanın her yerinde olduğu gibi, konuşulan, yazılan, çizilen başka konumuz yok artık. İki haftadır ben doğrudan salgınla ilgili yazmıyorum. Yüz yıldır ilk kez çatısına kapanan insanın iç dünyasını deşmeye dönük karalıyorum işte… Yıllar önce yaşanmış bir hikâyeyi bu güne taşıdım. Çünkü artık dünde kalan hiçbir gerçeğin yaşanmayacağı günlere hazır olmalıyız. Ne siyaset, ne ekonomi, ne sosyal yaşam, ne töreler, hatta ne de inançlar bile Covid-19 öncesi gibi olmayacak. Hikâyem, özellikle dünyayı bu günlere getiren sömürgen küresel paranın tadını bolca çıkaranlara (liboşlara) nazire olsun; 1(0) 000 000 000 000 000 Üst sınıftan kısa sürede servet edinmiş bir beyefendi, kendi gibi akıllı, bilgili, özgürlüğüne düşkün karısı ile geçinemezmiş. Yıllar süren birlikteliğin bir aşamasında artan sürtüşmelerden yorgun düsen bu er kişi, sonunda sinir doktoruna gitmek zorunda kalmış ve ondan yardım istemiş. Doktor çareyi, günün moda olan Prozac başta (görmediyseniz öneririm ‘Prozac Toplumu’ isimli Amerikan filmini mutlaka görün) cipram, lustral, seroxat gibi ilaçlarında bulur. Beyefendinin hastalığının, son yıllarda özellikle kentsoylularda çok sık görülen Panikatak olduğunu hemen artık herkes öğrenmiş ya! Arkadaşları, dostları, sevenleri her türlü moral desteğini sağlamak için seferber olurlar, ama nafile. Bir gün lüks arabasının arızası dolayısıyla oto tamircisine gider. Rastlantı buya, bizim beyefendinin de o gün gene, vücut kimyası altüst olmuş durumdadır. İbrahim Usta arabayı her zamanki gibi servise alır, kaputu açar ve tamire başlar. Beyefendi içinde bulunduğu sıkıntıyı atmak telaşı ile bir şeyler yapmak ister, bir yandan da kendi kendine söylenip durur. Eli işte olan İbrahim Ustanın rahatsız olmayacağını düşünerek, cep telefonu ile doktorunu, öte yandan ilaç kutusunu ararken beklemediği bir tepki görür, deneyimli ustadan; “Beyim otur hele şuraya” der. Usta eline bir kalem ve kirli bir kâğıt alır. Başlar kâğıdın üstüne yan yana rakamlar yazmaya; “1.000.000.000.000 000” ve döner panikatak halindeki beyefendiye sorar, “okur musunuz bu kaç?”. Telaşlı ve şaşkın beyefendi, biran bakar, birden sakin bir sesle ve bilgiç bir edayla “Bir Katrilyon” der. Doğruluğundan çok emin olduğu soruyu yanıtlarken beyefendi biraz rahatladığını sezer. İçinde bir sevinç ve küçük bir huzur kıpırtısı duyar. Usta, “Dur hele beyim, ben seni imtihan etmek için yazmadım bu rakamları, simdi söyleyin, pekiyi bu kaç” der: “000.000.000.000 000”. Beyefendi de şaşkınlık artar, ancak İbrahim Ustanın bu ince ve zekâ dolu tavrı onu, içinde bulunduğu kötü ruh halinden tatlı ve huzurlu bir meraka taşır. Bu kez o, “Sen ne demek istiyorsun İbrahim Usta, uzatma lafı da söyle” der. İbrahim Ustanın görmüş geçirmiş, o yorgun argın yüzünden sıcak bir sevecenlik akarken, ağzından şu sözler çıkar; “ilk yazdığımdaki 1 (bir) zatı-aliniz, sizsiniz. Diğer 15 adet 0 (sıfır) ise sizin eşiniz dahil elinizdeki, çevrenizdeki her şey, bütün maddi varlığınız. İkinci yazdığımda artık 1 yok, yani siz yoksunuz, kalanların ne olduğunu daha iyi gördünüz. Sizsiz, diğer her şey sıfırdır, değersizdir” der. O arada kalfalar tamiri bitirmiş ve otomobil yola çıkar duruma gelmiştir. Beyefendi yeni doğmuş gibi direksiyona oturur ve ne doktoru ne ilaç kutusu ne de başka bir şeyini arar, basar gaza. Dikiz aynasından İbrahim Ustanın iki eli havada “beyefendi isçilerin haftalığını ödeyecektim bu akşam” diye seslendiğini bile görmez, uçar gider. |
Tarih: 30.03.2020 09:02:46 |
Okunma : 229 |
Kategori : BiGazete |