Cevikce / Haber ayrıntısı
Dilerim Covid-19 artık öğretmiştir |
Son ki gibi bu hafta yine yazıma şöyle başlayacağım; |
|
Günlerdir Covid-19 korkusu ile evlere kapandık. Dünyanın her yerinde olduğu gibi, konuşulan, yazılan, çizilen başka konumuz yok artık. İki haftadır ben haddim olmadığı için salgının tıbbi yönüyle ilgili yazmıyorum. Bu hafta da büyük kıyamın arkasındaki gerçeğin üzerine gitmek istiyorum: Fakülteye başladığım ilk yıl en etkilendiğim hocalarımın başında Prof. Ömer Lütfi Barkan vardı. Henüz kapitalizmin (küresel sermayenin) dünyayı tümüyle ele geçirmediği 1960’ların başında Hocamızın, Malthus kuramını (teorisini) niçin o denli önemsediğini şimdi Covid-19 vakasıyla, çok daha iyi anlar oldum (olduk). Thomas Robert Malthus’un, 220 yıl önce ortaya attığı, bu gün yeniden gündeme giren kuramının özü şu: “Uygun koşullarda herhangi bir kısıtlayıcı faktör (SALGIN vb.) yoksa popülasyon (nüfus) geometrik dizi biçiminde artar (2, 4, 8, 16, 32, 64, …), oysa besin (insan yaşamı için gerekli) maddeleri aritmetik dizi biçiminde artar (1, 2, 3, 4, 5, 6, …). Doğada aradaki bu fark, popülasyonda bazı bireylerin ölümlerine neden olur ve bir denge sağlanır. Papaz Bilim İnsanı Malthus’un bu kuramının, bu günün tüketim dünyasına dönük yorumu ise şöyle: “insan nüfusunun, başta gıda yaşam için gerekli kaynaklara göre çok hızlı artması; yoksul, muhtaç ve güçsüz olanların, bu kaynaklara diğerleri kadar başarılı bir şekilde erişememelerine ve böylece ölerek elenmelerine neden olacaktır. Bu gerçek, güçlü olanın yaşaması, güçsüzün ise doğal seleksiyona uğraması anlamını taşır”. Her şey “insan” için olduğuna göre, bu saptamayı şu deyişe (atasözüne) bağlamak istiyorum; “İnsanlara ‘BIZ’ demeyi öğretmek gerek; ‘BEN’ demeyi nasıl olsa herkes doğuştan biliyor”. Bu deyişten, “Kapitalizmin” dünyaya niye egemen olduğu, daha iyi anlaşılıyor. Kapitalizmin özünde “Bireycilik” yani “ben” gerçeğinin yattığı bilinir. Kapitalizmin babası olan Adam Smith “Ulusların Zenginliği” kitabini 1776’da yazmıştı. O kitabında Smith, ulusların zenginliğinin kaynağında “bireyin zengin olma hırsının” belirleyici unsur olduğunu söyler. Daha sade bir dille, “bireyin Kâr hırsı ne kadar güçlü olursa, bireylerden oluşan toplumun da zenginliği o kadar artar” ilkesi, bilimsel kapitalizmin dayanağıdır. Adam Smith’den yaklaşık yüzyıl sonra Karl Marx, “bireyin Kâr hırsı ile toplumun zenginleşmesi yerine, sermaye sahibi çok az sayıda kişinin zenginleştiğini ve bu süreçte üretimin asil sahibi olan isçilerin sömürüldüğünü” söylemişti. Bu yüzden ünlü kitabının adını “Kapital” koyan Marx, emeği ile katma değeri yani geliri yaratan isçilerin ayaklanarak patronların elinden fabrikalarını alacaklarını ve üretim araçlarının tümünü “bireyin mali” olmaktan çıkarıp “toplumun malı” yapacakları savını ileri sürdü. Gerçekten de, son yüz elli yılda kıtalar boyutunda savaşlara ve milyonların kıyımına neden olan, o uğurda çok kan akıtan insanlığın “temel çelişkisi” iste bu “Birey mi? Toplum mu?” ikilemi ve çelişkisinden kaynaklanmıştır. Düne kadar da, dünyanın genel fotoğrafı bireycilerin (Kapitalizmin) kazandığını gösteriyordu. Henüz erken ancak, küresel sermayenin payitahtında (New York’ta) üst aklın kapıldığı telaştan anlaşılan, artık dünde kalan hiçbir gerçeğin yaşanmayacağı bir evreye hızla gidiyoruz. Ne siyaset, ne ekonomi, ne sosyal yaşam, ne töreler, hatta ne de inançlar bile Covid-19 öncesi gibi olmayacak. Bizde de dileriz, son on beş yıldır doymaz bir hırsla hep “Ben” diyen Biri’sine-lerine (yaşamın bütün alanlarına hâkim olan Tek Adam’a(lara), Covid-19 bundan böyle olsun “Biz” demesini öğretse bari… Diyeceğim amma! Hala iyimser miyim, ne dersiniz? |
Tarih: 13.04.2020 19:45:52 |
Okunma : 225 |
Kategori : BiGazete |