Cevikce / Haber ayrıntısı
Asıl SAĞDUYUSUZ, ÖNGÖRÜSÜZ, SPRUMLU Olan BİZDİK |
Diyanet İşler Başkanı “zina” ile covid-19 ilişkilendirerek verdiği fetva(!) |
|
ülkenin ne duruma geldiğini artık açıkça belgeledi. Bunu da, her gün TEPEDEN gelen benzer talimatlardan birisi olarak anlayabilirsek, ülkede artık birlik ve dirlik kalmadığını, gidişatın karanlık, ürkütücü ve tehlikeli bir yola girdiğini görebiliriz. Millet adına egemenliğin tek temsilcisi TBMM’nin yüzüncü yılında, Anayasamızın “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir” değiştirilemez maddesindeki Devlet’in varlığına inanmak artık, gerçekçi olmaz. Buraya nasıl geldiğimizi ve öncelikle kimlerin sorumlu olduğunu bir kez daha belgelemek için 16 yıl önce o tarihteki NTVMSNBC Gazetesindeki yazımı, şimdi hiç değiştirmeden okumak istiyorum: xxx ‘Zina’ kimin umurunda! Temel eğitimde 15 milyon çocuk 2004-2005 eğitim yılına başladı. Birleşmiş Milletlerin (BM) istatistiklerine göre Avrupa’daki 42 ülkeden, 33’ünün toplam nüfusu 15 milyonun altındadır, yine bizim temel eğitim çağındaki 7-15 yas nüfusumuz, Ortadoğu’daki 17 ülkenin yarısından çoğu olan 9 ülkenin toplam nüfusundan fazladır. BM’lerin dinamik izleme yöntemlerine göre günlük tahmin edilen toplam Türkiye nüfusu da, 10 Eylül 2004 günü 72 milyon 362 bindir. Dün, Avrupa Parlamentosu’nun önde gelen üyelerinden birisi, aynen sunu söyledi: “Bu büyüklüğü ile Türkiye Avrupa’ya alınamaz.” Bu üyenin sözlerinin arkasında Türkiye’nin ekonomisinin gücü ya da yetişmiş insan kaynağı değil, yalnızca büyük nüfusumuz yatıyor. Daha önce de Fransa Cumhurbaşkanı Chiraq da, “kendisinin hiç bir kaygısının olmadığını ancak, Fransız halkının, yakın gelecekte 100 milyonu bulacak nüfusu ile Türkiye’nin Avrupa’da baskın bir konum alacağı korkusunu yasadığını” açıkça söylemişti. Avrupa’da bunlar söylene dursun, son günlerde gelişen ziyaretlerden ve AB temsilcilerinin, komiserlerin, hatta İngiliz ve Alman Dış İşleri Bakanlarının söylemlerinden, Türkiye’de hemen herkeste, Aralık’ta müzakere tarihinin koşulsuz olarak çıkacağı ve 1 Aralık’ta müzakerelerin başlayacağı gibi bir “oldu-bitti” rüzgârı esiyor. Tam bu rüzgâr eserken, AKP’nin bu “zina” işine Verheugen bile akil erdiremedi! “Sanki saka yapar gibi” diyen Baş Komiser, “Yüzüp, yüzüp kıyısına gelmişken zinanın ortaya atılması sanki Avrupa’daki Türkiye karşıtlarının elini güçlendirmek kasti ile yapılmış” diyerek, sözde kaygılarını dile getirdi. Türkiye’de de, başından beri siyasal kökeni yüzünden, AB konusundaki içtenliğine inanmayan çevreler de, haklı olarak Başbakan Erdoğan’ı bu konuda da takiye yapmakla suçluyorlar. Öyle gözüküyor ki, ayni YÖK ve İmam-Hatipliler konusunda olduğu gibi Tayyip Bey son anda zina konusunu da askıya alacak ve sonra da dönüp tabanına, ”Toplumsal uzlaşma sağlayamadık, zinanın suç sayılmasına kadınlarımız bile sahip çıkmadılar” deyiverecek! Böylece, hem seçmen tabanında önceki savlarının izleyicisi parti başkanı hem de kamuoyunda uzlaşmacı ve sorumlu Başbakan izlenimi vermiş olacak. Kastamonu’da madencilerin tabutunu taşırken, Cumhurbaşkanı Sezer’in annesinin Afyon’da salından tutarken, Trabzon’da milli maçı izlerken olduğu gibi, Başbakan her gün Anadolu insaninin değerlerine ve duyarlılıklarına içten bir özen gösteriyor. Yıllardır AB’ye girmek için her ödevini yapan ve artık dönülmez bir yolda olan Türkiye’nin, Cumhurbaşkanı olmak varken, Rizeli zeki bir halk çocuğu olan Tayyip Erdoğan’ın, Erbakan Hoca’nın “şaka” diye başlattığı ve birilerine miras bıraktığı, “İslam Cumhuriyet Hayalinin” arkasında, kaybolup gitmeyecek kadar sağduyulu olduğunu, düşünmek gerekir! Tarih: 9/15/2004 NTVMSNBC xxx İlk önce kendime soruyorum, o yazıyı yazarken nerede imiş acaba benim o sağduyum, öngörü yeteneğim ve sorumluluk anlayışım. Şimdi yüzüm kızarıyor olsa da, bağışlanmaz bir gerçeğim. Hani sosyal medyada, bir ünlü yazar-gazeteciye atfen “CHP Genel Başkanı, R.T. Erdoğan’dan Çankaya sözü aldığı için milletvekili olmasına destek oldu” dedikodusu hala dolanıyor ya. Ben doğrudan ve bire-bir tanığıyım, kesinlikle yok öyle bir pazarlık, gerçek şu: CHP Genel Başkanı seçim sonrası ana muhalefette kalınca, Abdullah Gül’ün Başbakanlığında başlayan ilk AKP Hükümetinin geleceğini şöyle yorumluyor: “Ülkenin acil ve en öncelikli konusu ekonomik istikrarı sağlamak. A. Gül, eğitimli, politikada birikimli, arkasında AB ve ABD var, çözüm olasılığı yüksek. Eğitimsiz, deneyimsiz ve birikimsiz R.T. Erdoğan’ın bu koşullarda başarışı olmaz. Dolaysıyla gelecek seçimde benim için kolay lokma olur”. Ki, otuz yıl hep inandığım gibi, CHP Genel Başkanı o tarihte son derece düzgün, dürüst, düzeyli ve üstün yeteneklerini sergileyen bir siyaset ve devlet adamıydı. Ne var ki, şimdi artık, o tarihte yaptığı değerlendirmesinin, sağduyulu, öngörülü ve sorumlu olmadığını lütfen kabullenmelidir. Bir önemli sağduyu yoksunu, öngörüsüz ve sorumsuz olanlar da, sözde liberal demokrat geçinen, yaranma çabasındaki İkinci cumhuriyetçilerdi. Elbette, tarih sayfalarında en sağduyu yoksunu, en öngörüsüz ve sorumsuz politikacılar olarak yerlerini şimdiden almış olan, o tarihlerde gözyaşları içinde alkış tutarak R.T. Erdoğan’ı pervasızca omuzlarında taşıyan AKP’nin kurucu elebaşları A.G.- B.A. gibilerdir. Yalın gerçek o ki, bu günlere gelişte asıl sağduyu yoksunu, öngörüsüz ve sorumlu olanı bizlerdik ve hala biziz. |
Tarih: 5.05.2020 10:09:58 |
Okunma : 233 |
Kategori : BiGazete |