Cevikce / Haber ayrıntısı

Asil olan, o makami haketmektir

“Çagdas olgunluga ve toplumsal-kamusal sorumluluk bilincine erismeden elde edilse de, bu makamlar (Devlet Baskanligi gibi) topluma gönenç veremez, halki mutlu edemez.” 16 Agustos 2004— Hizlandirilmis tren elbette salt bir kaza degil! Rapor ne çikarsa çiksin, siyasal sorumluluk içerir.
 

Deniz Baykal’in ustalikli ve etkileyici konusmasina karsin, gensorunun sonuç vermemesi olagan sayilir. Türk parlamento tarihinde böyle bir neden yüzünden kendisi istifa etmis, ya da gensoru ile düsürülmüs bir tek bakan yoktur. Meclis’te çogunlugu olan hiçbir partinin, bakaninin gensoru ile düsürüldügü de görülmemistir.
Ancak çok özel nedenleri dolayisiyla birkaç bakan istifaya zorlanmistir. Bir sanatçi ile iliskisi oldugu dedikodusu çikinca, hem de çok basarili bir bakan iken, 3. Ecevit Hükümeti’nin Içisleri Bakani H. Fehmi Günes kendisi istifa etmistir. Yine, Demirel’in Devlet Bakanlarindan Muhammet Kelleci, 1980 öncesi Günes’inkine benzer nedenle istifa ettirilmistir. Özal’in çok becerili (!) bakanlarindan Ismail Özdaglar, yolsuzluk yaptigi için istifaya zorlanmistir.
Koalisyonlarda hükümetteki partilerin arasindaki rekabet yüzünden gensoru konusu oldugunda, düsürülmeden istifa eden bakanlar olmustur. ANAP’tan Cumhur Ersümer, MHP’den Koray Aydin, bu tür politikacilar olarak animsanir.
1980 öncesinde diplomat kökenli Hasan Esat Isik, Basbakan Ecevit’le ilkesel bir konuda ters düstügü için istifa etmistir. 1980 sonrasi ikinci benzer örnek yine bir diplomat kökenli bakandir. M. Ali Irtemçelik Devlet Bakanligi’ndan Avrupa Birligi konusunda ayriliga düstügü için istifa etmistir. Bu iki diplomat da ülke ölçütlerinin çok üzerinde bir egitim ve kültüre sahiptiler ve de asla politikaci olamadilar. Belgeler gösteriyor ki; kendi bankaligi ile ilgili bir “olumsuzluk” ya da “sorun” yüzünden istifa eden bakan yoktur.
Her konuda oldugu gibi, bunun nedeni de demokrasi kültürümüzün ve “siyasal etik” degerlerimizin henüz gelismemis olmasidir. Tayyip Erdogan’in daha ilk gün “istifa”yi animsatan bir gazeteciye “yaptigini (!)” gelismis hiçbir ülkenin Basbakani aklindan bile geçirmez.
Türkiye Cumhuriyeti’nin Basbakan adayi iken Tayyip Erdogan, Beyaz Saray’da Baskan Bush’un omzuna Kasimpasali top arkadasi gibi elini koyup da, “Hele bir kere daha su Avrupalilara telefon edin de, Avrupa Birligi’nin (AB) kapisini bize açsinlar” derken, daha oturmadigi Basbakanlik koltugunun kamusal ve toplumsal sorumlulugunu ve degerini belki bilmiyordu! Ancak, Fransa Cumhurbaskani Chirac’in, AB konusunda NATO Toplantisi sirasinda Istanbul’da söyledikleri, iki gün önce BM’de Güvenlik Konseyi’nde Kibris’la ilgili takindigi tavir, devlet yönetiminin ne oldugunu, herkes gibi Basbakan’a da, artik ögretmis olmalidir.
Daha dün Fransa’nin eski Cumhurbaskani Giscard D’Estaing yineledi; “Bu Türkleri aldatmayin, bunlarin Avrupa’da yeri yok” dedi. Aralikta, “Müzakere Tarihi” alinirsa bu Basbakan, “Mavi inci bulmus gibi sevinecek”, oysa, arkasi gelmez kosullar ve ödünler istenecek.
Anlasiliyor ki, Basbakan için önemli olan, Türk Halkina “Istanbul Belediye Baskanligi’ni nasil becerdimse, Basbakanligi da öyle basardim. 2004 Aralik ayinda da AB’den Müzakere Tarihi almayi (kosullu da olsa) basarirsam, artik Kösk’e çikabilirim” demek istiyor!
Elbette özgür bir ülkede böyle istekler, herkesin hakkidir ve saygidegerdir. Ancak, çagdas olgunluga, toplumsal-kamusal sorumluluk bilincine erismeden, elde edilse de bu makamlar (Devlet Baskanligi gibi), topluma gönenç veremez, halki gerçekten mutlu edemez. Birinin dogru bir sözü vardir: “Kösk’te oturmak degil, asil olan orayi hak etmektir.”

Tarih: 27.08.2004

Okunma : 976

Kategori : NTVMSNBC

yorum oku/yaz - Yazdır