Cevikce / Haber ayrıntısı

‘Kimsenin ironi yapmaya hakki yok!’

Bu söz, ya ironi kelimesinin anlamini Avrupali özentisiyle bilmeden, ya da devlet adamligi ile alay edilecegi korkusundan söylenir!
6 Ekim 2004— “Biz devlet adamiyiz, kimsenin ironi yapmaya hakki yok!” Bu sözü, Almanya’da Sosyal Demokrat Basbakan Schröder’in elinden “Quadriga Ödülü’nü” almaya gittiginde, Türkiye Basbakani Tayyip Erdogan söyledi. Quadriga Ödülü, “Dogu ve Bati arasinda kurdugu köprü, Türkiye’yi AB’ye tasima çabalari” nedeniyle Erdogan’a verildi.

 

Erbakan’in “Milli Görüs” siyasetinin özü; “Batiya karsi olmak” idi. Basbakan oldugunda, bu “zihniyetini” dünyaya ve Türkiye’de bazi çevrelere açikça göstermek için ilk yurtdisi gezisini, o tarihlerde Batiya karsi en hizli lider olan Kaddafi’ye yapmisti. AKP’nin ilk Basbakani, Tayyip Bey’in sag kolu ve Cumhurbaskani olursa partiyi teslim edecegi Abdullah Gül, Erbakan Hoca ile Kaddafi’nin bedevi çadirinda kahve içmisti.
Milli Selamet Partisinin (MSP) Türkiye ile tanistirdigi “Milli Görüs” siyasetinin, Istanbul Il Baskani ve sonra Belediye Baskani Tayyip Erdogan, o siyasetin yeni kusak önderleri olan, bugünkü Meclis Baskani Bülent Arinç ve Disisleri Bakani Abdullah Gül ile birlikte Adalet ve Kalkinma Partisi’ni (AKP) kurdular. Refah Partisi’nden “zihniyeti ve kadrosu” ile AKP’yi çikarirken bu üçlü, yazili program ve tüzüklerinde o partinin devami olduklarini ve öylece Milli Görüsü yani, “Bati Karsitligini” temsil ettiklerini açikça yazdilar, çizdiler.
Bir Avrupa gazetesindeki su yorumun altini çizmek istiyorum: “Türkiye 1963’den beri Avrupa’ya kendisini anlatmak için çok sey yapti. Genellikle bu çabalar Atatürk’ün CHP’sinin ve Sosyal Demokratlarin öncülügünde sürdürüldü”. Gerçekten de, 1999 seçimleri öncesi sag siyasal çizgide olan partilerin seçim bildirgelerinde Avrupa karsitligi önemli bir yer tutuyordu. Hatta merkez sag partisi olan ANAP, kazanirsa Gümrük Birligi Anlasmasi’ni yirtacagini söyleyecek kadar ileri gitmisti. Dogru Yol Partisi’nin o zamanki Genel Baskani Tansu Çiller, köken olarak üniversiteden gelme bir iktisatçi oldugu için 1995’te imzaladigi Gümrük Birligi anlasmasina bireysel olarak sahip çikmak durumunda kalan tek muhafazakâr liberal parti baskani idi.
Merkez Sagin uzun yillar lideri olan Süleyman Demirel’in Avrupa ile bütünlesme konusunda tutucu ve soguk davrandigi bilinir. “Sanayi hamlesi” saplantisini, Devlet kaynagi ile “her kasabaya bir fabrika yapmak” anlayisina dönüstüren Erbakan’da, Avrupa ile ekonomik baglarin yapisal bir nitelik kazanmasina hep karsi çikmistir. Ismet Inönü’nün imzasi ile 1963’te baslayan Avrupa ile tam bütünlesme anlayisindan yalniz CHP, hiçbir zaman geri adim atmamistir.
Bütün bu tartisma ve ayirisim gösterdi ki, bugün merkez sagin temsilcisi oldugunu söyleyen Basbakan Tayyip Erdogan, 2002 Kasim seçimlerinden önce, Avrupa’ya dönük bugünkü, bakisini ve tutumunu kendisi bile düsünmemisti. Öyle bir güven içinde olsa, Avrupa’nin en ciddi ve saygin Devlet Adami Chirac’a, “Ben Devlet Adamiyim bana ironi yapma” der mi? Diyorsa, ya ironi kelimesinin anlamini Avrupali özentisi ile bilmeden, ya da kendisinin Devlet Adamligi ile “alay edilecegi” korkusundan söylüyordur!
Avrupa yolunda, son iki yilin en hizli taraftari oldugunu göstermek için, içerde disarida yaptiklarina bakinca Erdogan’in “Milli Görüsü” sanki hiç tanimadigini düsünmek olasidir! Ancak bir süre önce, “Imam-Hatipliler” ve daha dün “Zina” konularinda gösterdigi tepki ve söylemler Avrupa’nin önde gelen politika çevrelerinde ciddi çekinceler yaratti. O nedenle, Fransa ve Avusturya basta çogu ülkede müzakereler baslasa da, Türkiye’nin hiçbir zaman diger 25 ülke gibi, tam bir üye olamayacagi açikça ve yüksek sesle söylenebiliyor.
Bu olumsuz tavirlarinin asil gerekçesi olarak, çogu Avrupali politikaci “Türkiye’nin asla kültürel ve sosyal açidan bir Avrupa ülkesi olamayacagini, çünkü bugün Türkiye’yi yöneten ve parlamentoda büyük çogunlugu olan AKP’nin Batili anlamda laik, insan haklarina önem veren, kadin esitligini tartismasiz kabul eden bir parti olmadigini” belirtiyor.
“Türkiye’nin son yarim yüzyilda yasadigi hizli kentlesme, “Ekonomik Kalkinma”nin göstergesi olamaz” diyen Avrupali bir Bilim Adami, Istanbul basta büyük kentlerde yasayan çogunlugun, “köylülük” düzeyinde bir anlayis ve yasam ortami görüntüledigini söylüyor.
Halkin kültür, inanç ve anlayis olarak bu yapisi ile Avrupalilarla bütünlesmesinin olanak disi oldugunu da belirten ayni Bilim Adami, “Tayyip Erdogan’in, aldigi oyun ve halk desteginin bu niteligini bilerek, gerçekte çok uzun sürecek üyelik müzakerelerinin sonucunu degil, müzakere sürecinde Türkiye’nin ekonomik açidan Avrupa’dan alacagi destegin önemli bir firsat oldugunu gördügünü” de belirtiyor.
Verhuegen’in dünkü, “Müzakere sartsiz ama üyelik sartli olacak” sözleri zaten gerçegi görmek isteyen herkes için açik bir belge niteligindedir!

Tarih: 7.10.2004

Okunma : 998

Kategori : NTVMSNBC

yorum oku/yaz - Yazdır