Cevikce / Haber ayrıntısı
Avrupa Birligi süreci ve Türkiye |
Ikinci Dünya Savasi sonrasi dünyaya sahip olmak için hem ABD hem de SSCB Avrupa'dan yola çikti. Yuri Gagarin'le Ruslarin uzayda öne geçisi, Amerikan halkindan daha çok Baü kapitalizmini huzursuz etti. Servetini yitirme korkusu ile ABD, basta silah olmak üzere iletisim ve ulasim teknolojisine yatirdigi kaynagin çogunu diger dünyanin dogal zenginliklerinden aldi. Bunlarin basinda Orta Dogu'nun petrolleri ve Güney Amerika'nin dogal kaynaklan gelir. 1960'larda Washington'in, Almanya basta tüm Avrupa gibi Türkiye'de de (bogazlarda, Sinop'ta) Moskova'yi izleyen ve gereginde saldirabilecek "üs"leri vardi. NATO'nun dogu siniri Türkiye'de bitiyordu. |
|
Avrupalilar, savas sonrasinda sanayilerini toparlamak için Avrupa Ekonomik Toplulugu (AET) adi altinda bir araya geldi. Önce Almanya sonra digerleri, Italya'dan, Ispanya'dan ve Türkiye'den savasta kaybettikleri açigi kapatmak için trenler dolusu genç vasifsiz is gücünü fabrikalarina tasidi. Dün ögrendim ki Almanya'daki iki milyon yedi yüz bin çalisan Türkiye yurttasinin altmis bini bugün kendi isini kurmus ve yarim milyon Alman'i yaninda çalistiriyor. Özellikle dis turizm ve küçük ticaret sektörlerinde öncülügü bizim yurttaslarimiz elde etmis. Fransa'da, Hollanda'da, Belçika'da ve diger Avrupa'da daha küçük oranda da olsa durum ayni. 1980'lerin sonunda Sovyetler kaynaklarini silahlanmaya harcadigi için ekonomide, teknolojide yenik düstü ve çöktü. ABD'nin yayilmaci emellerinin önünde engel de kalmamis oldu. Dagilan Dogu Avrupa'daki komünist yönetimlerin yerini alanlar, çareyi agir ekonomik sorunlarini kan, kültür ve din kardesleri kapitalist Avrupa'nin üstüne yikmakta buldular. Daha çok tüketme ve zenginlesme hirsi, ulusal sinirlari neredeyse ortadan kaldirdi. Dünya artik "küresellesme" gerçeginin bir anlamda bagimliligini yasiyor. Ekonomik açidan, ABD ve Çin gibi çagdas imparatorluklarin karsisinda en çok sasiran ve çaresizlesense Avrupalilar oldu. Demokratiklesme ve kalkinma Geçen hafta sonu AB uzmanlari iç pazarlarini isgalden korumak için Çin'i dis satimini azaltma konusunda zor ikna etti. Polonyalilar basta, son katilan AB üyelerinin Paris pazarlarindan Fransizlari dislamasi, Türklerin Lyon'da semt pazari kurmasi sabirlari tasiran son damlalardi. Fransizlar ellerinden çoktan çikmis büyük sanayilerinin intikamini, AB Anayasasi'ni yirtarak alacaklarini sandilar. Ayni korkuyla Türklere karsi Ermeni soykirimini gündeme getiren Alman politikacilar da seçim öncesi oy korkusuyla sokaktaki issiz Alman dazlaklarin baskisina boyun egmis oldu. 1990'larin sonunda önce Endonezya ve Güney Kore'de baslayan sonra Rusya'da patlayan ekonomik krizi Türkiye 2000'de yasadi. Japonya hâlâ kendini toparlayabilmis degil. Küresellesmeye ayak uyduramamanin faturasini, Schröder ve Chirac yakindaki seçimlerde ödeyecek. Çözümü, asin milliyetçi Le Pen'lerde ve muhafazakâr Angela Merkel'lerde arayan Fransizlar da Almanlar da yanildiklarini görecekler. Türkiye, yasadigi ekonomik kriz sayesinde uyandi ve her alanda degisimin bedelini ödemeye yöneldi. Türkiye'nin Ismet Pasa'nin 1962'de attigi imza ile baslayan "AB süreci", degisen dünya kosullarina bagli olarak bugün çok daha önemli. Türkiye'nin asla degismeyen temel iki hedefi vardir: "Demokratiklesme" ve "kalkinma." Bu iki temel hedef her zaman AB ile iliskilerimizin saglikli, ve bizim açimizdan tutarli seyretmesine baglidir. Asil olan, Avrupa halklarinin yasam düzeyini yurttasimiza yasatmak için gerekenlerini yapmaktir. Iç politika hesaplariyla ya da duygusal ulusalcilik saplantilarimiza boyun egerek içe kapanmak en büyük yanlis olur. Açikçasi, Avrupa'da birilerine kizip, Beyaz Saray'a güvenerek doguda yeni birliktelikler aramanin, karanlik bir sergüzestten öteye gitmeyecegini akli basinda herkes görüyor olmalidir. |
Tarih: 20.07.2005 09:07:28 |
Okunma : 664 |
Kategori : Vatan Gazetesi |