Cevikce / Haber ayrıntısı

Bencilce ün duygusunu asamamak

"Asil olan zirveye çikmak degil orada kalmakmis".
 

Tartismasiz bütün zamanlarin en ünlü yildizi Marlyn Monroe'nun canina kiymadan önce biraktigi notta, bunlarin yazili oldugu söylenir. Bir hiç iken bugün hâlâ çogu gencin yatak odasinda o etekleri uçusan duvar resmi ile siyasal tarihin en ünlüsü Che Guevara'dan daha çok asili olmayi sürdürüyor. Çogu kisinin tükettigi emegi, her zaman basariya ulasmamistir. Çünkü yükselis, basari ve özgüvenin artarak sürmesine dayanir. Politikaci, sanatçi, sivil toplum önderi, asker, isçi lideri ya da is adaminin, bu yaratici döngüyü sürekli kilabilmesi kisinin genlerinden baslayarak, kazanabildigi beceri, yetenek, birikim zenginligine baglidir. Ancak özgüven ile ünün, içsel etkisini kisi özümseyemediginde, bu agirligin altinda kalmaktan kendini kurtaramamaktadir. Her ne nedenle de olsa, bir basamak kirildiginda yukari dogru siçramak çogunun gücünü asar. O zaman düsmemek elde degil. Çünkü arkadan gelenlerin önünü tikayan kisi için ezilmek kaçinilmazdir.

Bir tek askerin tutsakligina karsi yeni Basbakan Ehud Olmert'in dört taraftan Hamas'a saldirmasinin asil nedeni, hem kendisinin hem de Israil halkinin özgüveninin sarsilmasini önlemekten baska bir sey degil. O "her kosulda toplusal özgüveni yüksek tutma politikasi", 1948'de Kudüs'te yapilandigindan bu yana Israil'i yöneten her partinin ve liderinin asla ödün vermedigi bir uygulama olmustur. Aci gerçek de olsa, kimi zaman katliama varan saldirilarinin askeri basariya ulasmasi, Israil'in toplumsal özgüvenini artirmistir. Öte yanda kendi topragindaki Filistinliler ise, kaybedilen her asamada iç dayanismasini ve toplumsal güvenini yitiren taraf olmaktadir.

Seçim kazanarak bütün dünyanin ilgisini üzerinde toplayan Hamas'in bakanlarinin bile tutsak oldugu su günlerde artik Basbakan Ismail Haniye'nin ilk günlerdeki özgüvenin yerinde hakli bir can güvensizligi varsa, bu dogaldir.

Mustafa Kemal'in çagdaslasma sevdasi kisiligindeki önderlik (üstün özgüven) özelliginden güç alir. O nedenle I. Inönü Savasi'ni kazandiginda Ismet Pasa'ya çektigi telgrafla (kötü talihi yendiniz), basarinin ilk basamagina tutunmanin övüncünü bütün Anadolu'ya yaymak istemistir. Inanci o idi ki, "artik her basamak bir yeni güven ve diger basari adiminin dayanagi olacaktir." Sovyetler Birligi'nin dagilmasina neden olan Polonya'daki sendika lideri Leh Valesa'nin kendine ve yakin arkadaslarina güvenerek baslattigi karsi çikis da ayni etmenlerin eyleme dönüsmesidir. Asya'dan Güney Amerika'nin Peru'suna kadar dünya kamuoyunun yogun ilgi ve destegini saglamasi, Berlin duvarinin yikilisina giden diger Sovyet Bloku ülkelerinin de toplumsal güveni etkilemistir.

Hizla gelisen teknolojinin belli zengin ülkelerle yoksul ülkeler arasindaki gelir farkliligini derinlestirmesi, siyasal ve toplumsal deger yargilarinin yerini tinsel ve duygusal çeliskilere birakti. Bu ortamda öne çikmak (güç ve ün kazanmak) ve kitleleri etkileyici olabilmenin yolu artik daha çok dini duyarliklari tirmandirmaktan geçer oldu. Bugün yasanan evrensel boyuttaki terörün basinda, adlari bilinen türde sapkin önderler yer tuttu.

Özellikle Müslüman ülkelerde barisçi yollardan uygar bir toplum olmaktan çok, öteki yasam ugrunda uygarliga karsi savasmak ve öylece ünlenmek genç kusaklarin seçeneksiz hedefi oldu.

Bugün artik, baskin küresellesme gruplarinin ve medyanin etkisi yüzünden gelismis ülkelerde de yeni bir Marlyn'i ve hatta Italya'nin dünkü Berlusconi'sini görmek olanaksizlasti. Gününe göre ve bir önceki ile çeliskili söylemleri ile gündemde kalmaya çalisan yillarin Isçi Partilisi Blair'in de sonu yaklasti. Simdilerde ortam, her ünlünün ve basarinin arkasinda onu asagi itmek için hizla merdivenleri tirmanan özsüz renklilere ve kisir özgüven sahiplerine kaldi denebilir. Bu büyük degisimi dogru anlayanlar, toplumsal güven ve o güçle gerçek basari elde etmis ülkelerin 20. yüzyildaki ilk örneginin Türkiye Cumhuriyeti ve onun önderi Mustafa Kemal oldugunu iyi bilmekte. Öyle oldugu için Ikinci Dünya Savasi sonrasi ulusal bagimsizlik savasi veren basta Müslüman ülkeler olmak üzere mazlum milletlerin ünlü ve yürekli önderleri Atatürk'ten ders ve cesaret almaya çalistilar.

Türkiye'de 2000 ekonomik krizi sonrasi sporda baslayan ve sanatta, sivil toplum alaninda süren gelismenin arkasinda genç kusaklarda birikmis olan basari özlemi ve özgüven vardir. 21. yüzyila girerken ekonomik açidan büyük kayiplara ve otuz binin üstünde yurttasimizin canina mal olan terör konusunda saglanan göreceli baris ortami ise, bu kisisel basarilari toplumsal özgüvene dönüstürdü. Milli Görüsün küçük mirasina oturan Tayyip Erdogan ve arkadaslari, o eskimis politikacilara ders veren patlamayi, kendileri için bulunmaz degerde firsat saydilar.

Ancak kisa süre sonra bu degisimin gücünü ilkel ve çag disi siyasetlerinin bir yansimasi gibi yorumlama yanlisligina düstüler. Bu nedenle, özellikle bugün AKP deyince akla gelen belli üç isim, özgüvenlerini sürdürmek için asillarina dönmek zorunda kaldi. Partilerinde olsun, ünlerini ve özgüvenlerini korumanin yolunu özellikle türban ve laiklik karsiti egitim düzeninin savasiminda aradilar. Ancak, Danistay katliami ile baslayan hizli düsüs, Merkez Bankasi Baskani degisikliginin ekonomideki enflasyonist baskiyi artirmasi ve bunlarin üstüne Kibris konusunda Avrupa Birligi'nin sert tutumu, Basbakan'da var sanilan özgüveni sildi bitirdi.

2002 seçimlerinin üzerinden dört yil geçti. Seçmen yapimiz daha da gençlesti. Özellikle yakin komsularimizda ve küresel ekonomide hizlanan olumsuzluklara karsin görüldü ki, son iki aydaki iç ekonomik ve mali sorunlarimizin karsisinda, çalisanlarin ve genç is dünyamizin dayanisma ve özgüven duygusu örselenmedi. Bir anlamda toplumsal özgüvenimiz sarsilmadi. Ancak politik alanda yani siyasal partiler yapimizda ayni gelismenin saglanamadigi bir gerçek. Bu yipranmisligina ve özgüven kaybina karsin Tayyip Erdogan'i örnegin Italya'da Romano Prodi'nin yaptigi gibi asagi alip merdivene tirmanmak için halkin destegini alacak yeni bir seçenek de yok. Bu durumdan kendilerine ödev çikaran eski bir cumhurbaskani ile esinin vasiyetini yerine getirecegini sanan bir hanimefendinin sonuç çikmayacagi önceden belli girisimlerinin nedeni geçmiste kazandiklari toplumsal güvenden kaynaklanmistir. Oysa Cumhuriyetimizin kurucusu ve aydinlanmanin öncüsü partimizin basindaki bir politikaci ise, bu gerçekleri görmesine karsin ve üstelik toplumun güvenini hiçbir zaman saglayamadigi halde hiç orali olmamayi becerebilmektedir. Dilerim Türkiye üstelik siyasal bilimci olan bu tür bencilce ün duygusunu asamayan politikaci örnegini son kez yasiyordur.

Tarih: 22.02.2007 17:17:29

Okunma : 680

Kategori : Vatan Gazetesi

yorum oku/yaz - Yazdır