Cevikce / Haber ayrıntısı

Yerine kimin olacagini da en iyi o bilir

Ekonomik sorunlar hizla büyürken, terör yeniden tirmanirken ve çevremizdeki yangin yayilirken ben yine ayni konuya devam edecegim
 

Çünkü bu günkü iktidarin bunlarla bas edemeyecegi endisesini tasiyanlarin AKP'ye karsi sandikta basarili olacak bir seçenegi halkin önüne koymasi gerekir. Artik yeni bir parti arayisinin olasi ve çözüm olmadigini görüyorum. O nedenle olmasi gerekeni zorlamanin, bana da düsen yükümlülügünü tasiyorum.

Sokrates demis ki, "bir seyleri degistirmek isteyen insan, önce kendinden baslamali". Bilgin, bu sözü devrimci önderlerin, Marx'in, Lenin'in, Mao'nun, Einstein'in Che Guevara'nin ve Mandela'larin henüz genleri bile yokken söylemis. Insanlik bugünkü bilgi çagina bu söze inanan önderlerin kendilerinden baslayarak bulunduklari çevreyi degistirmek için verdikleri savasim sayesinde ulasmistir. Toplumlarin ilerlemesi ve yenilesmesi "degisimin gücüne" baglidir. O gücün kaynaginda önce kendisini degistirebilen ve aydinlanmaya inananlar vardir. Ekonomik kalkinmaya bagli olarak, toplumlarda çogulculuk ve katilimcilik gelistikçe, degisimin hizinin artarak sürdügü tartisilmaz bir gerçektir. Avrupa'da baslayan sanayilesme ile birlikte, düzenin var olan iliskiler ve is bölümü biçimi ile degismeden sürmesini isteyenler, muhafazakârlar -tutucular- olmustur. Sonralari o çevrelerin sahiplendigi siyasal örgütlenmelere de "muhafazakâr partiler" denmistir. Çünkü yaratilan zenginligi, ekonomik anlamda güçlü olan bu etkin soylular, ellerinde tutmak ve diledikleri gibi tüketmeyi sürdürmekten yana idiler. Bir süre sonra ilk "degisim istemleri" önce sanayilesmenin besigi olan Ingiltere'de görüldü. Farkli tezlere dayansa da, bütün Avrupa'ya yayilan degisimi amaçlayanlara da genellikle "solcular" denildi. Bunlarin siyasal örgütlenmeleri de sosyal demokrat, sosyalist, komünist ve isçi partileri olarak günümüze kadar geldi. Sanayilesme evresinde geri kalan, gelismemis ya da gelismekte olan ülkelerde ise degisimin amaci önce ulusal egemenlik ve çagdas uygarlik olmustur. Avrupa'daki degisimin etkisi altinda kalarak bu devrimci atilimi basarabilen ilk Müslüman ülke Türkiye Cumhuriyeti ve önder Atatürk olmustur. Mustafa Kemal bu degisimin gücünü önce kendisini degistirebilen ve çagdas degerlere inanan bir devrimci olmasindan almistir. O nedenle kurdugu CHP'nin tüzügünün umdeleri alti ok arasinda onun için önde geleni devrimciliktir. Yine o nedenle ülkeyi gençlige emanet ettigi söylevinde "gençligin toplumun degisiminin gücü olmasi" özlemini vurgulamistir. Ikinci Dünya Savasi ile birlikte baslayan ekonomik durgunluk, savas disinda kalmayi basaran Ismet Inönü'yü dolaysiyla CHP'yi, basta ekonomide olmak üzere, zorunlu izledigi içe dönük ve korumaci politikalar yüzünden, halkin gözünde tutucu ve degisime ayak uyduramayan bir konuma sokmustur. Bunun sonucu degisimin bayraktarligini yapan Demokrat Parti, 1950 seçimlerinde halkin oyunu almayi basarmistir. Yillar sonra genel baskan degistiren CHP yenilikçi ve düzeni degistirme sözü ile girdigi ilk seçim olan 1973'de yeniden iktidara geldi. Ecevit, 1977 seçiminde de "degisimin gücünün" kendini yenileyen CHP'de olduguna inandirdigi halktan yüzde 42 gibi yüksek bir oy almayi basardi. Ayrica bu sonuç, bu gün bile bazi aydinlarin, halkin devrimlere karsi genellikle tutucu davrandigina dair yargisinin, geçerli bir sav olmadiginin isaretidir. Ancak, 12 Eylül 1980'de demokrasi askiya alinip partiler kapatilinca, basta CHP ve Adalet Partisi olmak üzere, cumhuriyetle özdes olan partiler ve onlarin kadrolari zamanla, degisimin gücü olabilme özelligini yitirdiler. O nenenle, onlarin yerini alan bugünkü CHP ve DYP artik genç kusagin indinde geçmiste var olan ilerici ve degisimci niteliklerini tasimiyor.

20. yüzyilin sonuna gelindiginde teknolojinin hizli gelismesi özelikle iletisim ve ulasimda sinirlari ortadan kaldiran degisim, toplumlari ve yöneticileri bu gerçege ayak uydurmaya zorladi. Böylece solda ve sagda, sirtinda hangi yaftayi tasirsa tasisin, bütün partiler ve önderleri küresellesmenin etkisi altina girdi. Örnegin ülkemizde 1980 sonrasi ekonomik ve sosyal yasama damgasini vuran ve geçmiste takunyalilar diye anilan tutucu kadrolarin içinde yer alan Turgut Özal'in kitleler gözündeki önde gelen özelligi kendisinden baslayarak düzeni degistirmeye dönük cesareti idi. Gerçekten de ekonomiyi bütün boyutlari ile küresellesmenin kucagina açmistir. Çok tartisilan bu politikasinin sonucu, toplumun yüzyillardan gelen deger yargilari ve özellikle ulusalci niteliginde ciddi degisimler oldu. Bu gün yasanan ekonomik ve sosyal sorunlarin o yillardaki, uluslararasi sermayeye ayak uydurma politikasinin olumsuz sonuçlari oldugu yadsinamaz. Enflasyona dayanan zenginlesme politikasi daha büyük sorunlari dogurmustur. Gelir dagilimi hizla bozulmus, Türkiye son yillarda dünyada en adaletsiz gelir bölüsen ülkeler arasina girmistir. 2000'lerde yasanan ekonomik krizin ülkeye maliyeti güvenilir kaynaklara göre bir trilyon dolar dolayindadir. Ülkenin son on yilda içine düstügü borç batagi yine hiçbir ülkede olmadik kadar derindir. Ekonomik yapi bütün kesimleri ile yabanci sermayenin çikarlarina bagli hale gelmistir. Agirlikli olarak yetismisler basta olmak üzere genç kusaktaki issizlik orani, hem tarihinde hem de OECD ülkeleri arasinda en yüksek olan ülke Türkiye'dir.

Bütün bu gerçekler düzenin dogruya ve yeniye dönük olarak asil simdi degismesi gerektigini belgelemektedir. Iste bu nedenle çagdas batili ülkelerde oldugu gibi (en yakin Italya örnegi) ülkemizde de bu yeni degisimin gücü olmasi gerekenler, öncelikle sosyal demokratlardir. Dolayisi ile yapmalari zorunlu olan ilk is, degisime kendilerinden baslamaktir. 15 yildir ayni lideri basinda tasiyan cumhuriyetle özdes partimizin bu degisime sahip çikmasinin ön kosulu da, önce kendi basini degistirmesidir. Siyaset bilimcisi de olan ve tarihi bir sorumluluk tasiyan o partinin genel baskani, Sokrates'in bu sözünün önemini ve degerini herkesten önce bilmek durumundadir. Üstelik kendisini, kiminle ve nasil degistirecegini de en iyi onun bildigine inaniyorum.


Tarih: 22.02.2007 17:21:46

Okunma : 679

Kategori : Vatan Gazetesi

yorum oku/yaz - Yazdır