Cevikce / Haber ayrıntısı
Sorumluluk zamani |
Avrupa Birligi (AB) hedefi Türkiye için basindan beri iki temel amaci içerir. "Demokratiklesme" ve "Kalkinma". |
|
1963'te Ismet Inönü basbakanken imzalanan Ankara Anlasmasindan baslayarak bu güne kadar süren tartismanin, Türkiye açisindan asil üzerinde durulmasi gereken özü budur. Son bes yildir yapilan yasal ve yapisal degisiklikler, AB istiyor diye degil bizim temel amacimiz olan yani demokratiklesme ve kalkinma hedefimizi gerçeklestirmek için yapmamiz gereken dogrulardir. Zaten muhalefette iken karsi çiksalar da, isbasina gelen her hükümet AB sürecine böyle bakmis ve geregini o yönde yapmistir. Ekonomik açidan bazilarinin elestirisine karsin, 1995'te DYP-CHP koalisyonunca imzalanan Gümrük Birligi Protokolü de bu açidan dogru verilmis bir karardir. *** Türkiye için önemli bir dönüm asamasi olan 1963'teki Ankara Anlasmasini bir kez daha açtim; özünde sunlar yazili; "Türk halki ile Avrupa Ekonomik Toplulugu içinde bir araya gelmis halklar arasinda gittikçe daha siki baglar kurmaya azimli olarak; Türkiye ve Avrupa Ekonomik Toplulugu'ndaki yasama sartlarinin, hizlandirilmis bir ekonomi ilerleyisi ve uyumlu bir alisveris genislemesi ile devamli olarak iyilesmesini, böylece Türkiye ekonomisi ile topluluk üyesi devletlerin ekonomileri arasindaki arayi azaltmayi saglamaya kararli olarak; Türk ekonomisinin kalkinmasinin ortaya koydugu özel sorunlari ve belli bir sürede Türkiye'ye bir ekonomik yardim yapilmasi gerekliligini göz önünde bulundurarak; Türk halkinin yasama seviyesini iyilestirme çabasina, Avrupa Ekonomik Toplulugu'nun getirecegi destegin, ileride Türkiye'nin Topluluga katilmasini kolaylastiracagini kabul ederek; Avrupa Ekonomik Toplulugu'nu kuran Antlasma'nin esindigi ülküyü birlikte izliyerek, baris ve hürriyet güvencesini peklestirmeye azmederek; Avrupa Ekonomik Toplulugu'nu kuran Antlasma'nin 238. maddesi uyarinca Türkiye ile Avrupa Ekonomik Toplulugu arasinda ortaklik yaratan bir anlasma aktini kararlastirmislardir." *** Öte yandan, 22 Haziran 1993 tarihinde yapilan Kopenhag Zirvesi'nde, Avrupa Konseyi, AB'ye adaylik için basvuruda bulunan ülkelerin tam üyelige kabul edilmeden önce karsilamasi gereken "Kriterler"i de belirtmis. Bu kriterler iki ana baslikta sunlardir; Siyasi kriter, "Demokrasi, hukukun üstünlügü, insan haklari ve azinliklara saygi gösterilmesini ve korunmasini garanti eden kurumlarin varligi"; Ekonomik kriter, "Isleyen bir pazar ekonomisinin varliginin yani sira Birlik içindeki piyasa güçleri ve rekabet baskisina karsi koyma kapasitesine sahip olunmasi". Basta Fransa ve Almanya (ki Fransa ilk kez hazirlanan Avrupa Birligi Anayasasi'ni referanduma götürülmüs ancak kabul edilmemistir) tamamen iç siyasal nedenlerinden dolayi Türkiye'nin üyeligine karsi çikiyor. Özellikle ekonomilerinin son yillarda karsilastigi sorunlar yüzünden ve buna bagli olarak bu iki ülkedeki Türk yurttaslarinin is ve is gücü pazarinda elde ettigi rekabet üstünlügünden dogan seçmen korkusu Fransiz ve Alman politikacilarinin ufkunu ve sorumlu devlet adamligi niteligini yok etmis durumdadir. 11 Eylül 2001 sonrasi dünyanin karsi karsiya geldigi ve bugün yasanan, kimine göre kültürler kimine göre dinler arasi gerginligin gelecek kusaklari bir üçüncü dünya savasina sürüklemekte oldugunu görebilen bazilarinin olsun, çok geç de olsa ayaklari yere basmis gözüküyor. Iste geçen hafta Ingiltere'nin Economist Dergisi'nde yazilanlar; "Türkler için Avrupa Birligi, bir kimlik meselesinden ziyade bir tercih meselesi. Bu tercihten vazgeçilmesinin sonuçlari, Avrupalilarin sandigindan daha ciddi olabilir." NATO'nun ikinci büyük ordusuna sahip ilimli Müslüman bir ülkeyi reddetmesi durumunda, Avrupa Birligi'nin dis politikasi ve küresel ölçekte ciddi bir güç olma umutlari korkunç bir darbe alir. Türkiye ile üyelik müzakerelerini yakindan takip eden Islam dünyasindaki güvenilirligi, Amerika'nin bile gerisine düsebilir". Yine Daily Telegraph Gazetesi'nde yayinlanan su mektup gerçekleri tam bir açiklikla ortaya koymaktadir: Gazetenin "Türkiye'ye hakaret" basligiyla yayinladigi Ingiltere'nin Avam Kamarasi'nin (meclis) üstündeki (senato yerine geçen) Lordlar Kamarasi'nin bir grup üyesinin imzalarini tasiyan mektup söyle: "Türkiye'nin Avrupa Birligi'yle müzakerelerini kismen askiya alma karari Türk halkina bir hakarettir. Laik bir devlet ve NATO'nun önemli bir üyesi olan Türkiye Avrupa'dan uzaklastirilip Islamî köktencilige dogru itiliyor. Avrupa Birligi'nin bu karari devasa bir hatadir. Konuyu Kibris meselesiyle izah etmek kabul edilemez. Avrupa Birligi, Birlesmis Milletler plani lehinde oy kullanirlarsa, Kibrisli Türklerin izolasyonunu sona erdirecegine söz vermis ve bu sözünü tutmamistir. Buna karsilik, plani reddeden Kibrisli Rumlar üyelikle ödüllendirilmistir. Avrupa Birligi üyesi olan Kibris, Avusturya ve Ermeni meselesi konusunda ifade özgürlügünü suç sayan Fransa'nin da destegiyle Türkiye'nin üyeligini veto etme tehdidinde bulunmaktadir. Türkiye birlige üye oldugunda elbette Kibris'i tanimak zorundadir. Ama bugünkü Kibris'i degil, Türk ve Rum halklarinin üzerinde anlasmaya varacaklari bir Kibris'i. Avrupa Birligi'nin, hem Türkiye'den limanlarini Kibris'a açmasini istemesi, hem de Avrupa limanlarini Kibrisli Türklere kapatmasi haksiz ve anlamsizdir". Bütün bunlardan sonra özellikle politikacilarimiza ve aydinlarimiza bir görev düstügüne inaniyorum. Bizim, su çok önemli dönemde olsun iç politika hesaplarina ve ayri siyasal görüslerimizi öne çikarma saplantilarimiza kapilarak, halkimizi AB düsmanligina yönlendirmekten kesinlikle kaçinmamiz gerekir. |
Tarih: 22.02.2007 18:01:40 |
Okunma : 722 |
Kategori : Vatan Gazetesi |