Cevikce / Haber ayrıntısı

Görememis olmanin talihsizligini yasiyorum!

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Atatürk'ün, siyasal hedeflerini gerçeklestirmek için halkin gücünü yanina almak amaciyla kurdugu bir partidir.
 

Bu nedenle alti okun içinde "halkçilik" özel bir önem tasir. Bu ayni zamanda halkin, kulluktan kurtularak egemen bir ulus olma savasiminin ve siyasal bir bilinç kazanmasinin da ilk ve dev adimidir. Gerçekten de 1945'te Demokrat Partinin (DP) kurulmasi ile halk iki büyük partinin ilke ve hedefleri dogrultusunda bir siyasal kimlik kazanmis oldu. 1960'a kadar CHP'li ya da DP'li olmak, bu partilere oy vermek, alt kimligi ne olursa olsun, yurttasin devletle bagini kurmak ve devletin halkla bulusmasini saglamak açisindan, güç kaynagi olmustur. 12 Eylül 1980'e degin, bu partiler araciligi ile halk, "Türkiye Cumhuriyeti Yurttasi" olma bilincini ergin düzeyde özümsemis oldu. Böylece Türkiye, laik demokratik cumhuriyeti sürdürebilen tek Müslüman ülke olma üstünlügünü bütün dünyaya kanitlamistir.

1960 sonrasi yeni anayasanin da verdigi olanakla partiler, çagdas ülkelerdeki benzerleri gibi ekonomik, sosyal ve siyasal konularda daha derinligine bir içerik kazandi. Muhafazakâr, liberal, sosyal demokrat partiler ve hatta onlarin daha saginda ve solunda kurulan partiler, Türkiye'de de meclise girecek kadar varlik gösterdi. Ilk en büyük parti olan CHP, program degisiklikleri ile hukuk devleti, özgürlükler ve insan haklari konularinda daha ileri çagdas hedefleri programina aldi. Köylünün, isçinin, esnafin, dar gelirlinin yani orta sinifin ve yoksul halkin partisi olmak vaadi ile emekten yana güçlü bir degisimi gerçeklestirdi; Ismet Inönü 1966'da Genel Baskan olarak CHP'nin "ortanin solunda" bir parti oldugunu açikladi. Bu degisim ve gelisme, 1970'lerde Bülent Ecevit'in Genel Baskanliginda CHP'yi, halktan yüzde 42 gibi büyük bir oy alan, her köyde oyu olan ve bütün ülkeyi ve halkin her kesimini iktidara tasiyan bir parti haline getirdi.

12 Eylül 1960'da partilerin kapatilmasi, siyasal ve toplumsal yasamimizin erginlik asamasina gelmekte olan bu yapisini parçaladi ve dagitti. Çünkü o güne kadar partisine duydugu inanç ve güvenle özümsedigi üst kimligini yitiren halk, disa ve devletine karsi dayanismak için partisi yerine, sahip oldugu alt kimligine sarilmaya zorlanmis oldu. Dolayisi ile etnik, mezhep, meslek, bölge ve hemsehrilik gibi ayrismaya neden olan kimlik dayanismasi, kisa sürede toplumun mayasini eritti. Türkiye son çeyrek yüzyilda bunun sonuçlarini, aci bir sekilde yasamaya devam ediyor.
Bu gerçege karsin CHP, 1992'de yeniden açildigindan 22 Temmuz seçimine kadar yapilan her seçimde, toplam oy olarak yeterince oy alamasa da, ülkenin bütün cografyasinda ve halkin tüm kesimlerinde var olmayi basardi. CHP 1923'teki hedefleri ile bu seçime kadar en küçük mezrada, köyde, mahallede ve her bölgede yani ülkenin her karisindaki degisimin gücü olan bir partiydi.

22 Temmuz seçimleri sonucunda ortaya çikan tablo, Edirne'den Hakkâri'ye, Mugla'dan Artvin'e uzanan Anadolu'da, artik CHP'nin degil baska bir partinin kaldigini göstermektedir. Cumhuriyeti kuran, "yurtta baris, dünyada baris" ilkesi dogrultusunda ve Türkiye cografyasinda alti oklu bayragini asarak yola çikan CHP, Dogu Anadolu'da, Güneydogu'da, Ankara hariç Iç Anadolu'da ve hatta Dogu Karadeniz'de bugün artik yok olma gerçegi ile karsi karsiyadir. Üstelik bir yildir programina zit bir sekilde sürdürdügü söylemle, CHP parlamentoda gerçek anlamda sol bir parti olarak da görülmemektedir; Seçim sonuçlarini yorumlayan siyaset bilimciler, Türkiye'nin parlamentosunda agirlikli bir Sosyal Demokrat Partinin olmadigi tek Avrupa ülkesi oldugunu söylemektedirler.
Simdi her iki seçmenden birinin oyunu almis ve bütün cografyayi kavrayan, özünde milli görüsçü bir iktidarin karsisinda Türkiye, bölgesel ve bazi alt kimlikleri temsil eden partilerden olusan Meclisi ile bir bes yili daha yasamak durumunda kalmistir. Bu tablo, "CHP sorununun", artik sadece CHP'lilerin degil Türkiye'nin en öncelikli sorunu niteligine büründügünü göstermektedir.

Bu sonuçtan sorumluluk çikarmak durumunda olanlar, öncelikle 1994 yerel seçimlerinden bu yana CHP yönetimini elinde tutan kadrodur. Simdi, basta sosyal demokratlar olmak üzere her konuda düsünce ve görüs önderleri ve deneyimli politik çevreler, bu sorumlulugun üstlenilmesinin ve partiyi yeniden, amaç ve hedefleri dogrultusunda iktidara yürüyebilecek özüne dönüstürmenin önemine isaret ermektedirler. O kadar ki, AKP'nin çok önemli bir yöneticisi bile, "solda güçlü bir muhalefet olmadan Avrupa Birligi yolunda demokrasimizi ve ekonomimizi güçlendirmek için tek basimiza büyük bir zorluk yasayacagiz" endisesini açikça söylemektedir.

Bence bu gerçekler karsisinda, yalniz Genel Baskan'in ayrilmasi ile basarinin ve dogrularin gelecegini ummak ciddi bir yanilgidir. Daha 12 Eylülün sicakligi geçmeden Ecevit 1981'de partiden ayrilirken, "CHP tarihi görevini tamamlamistir" demisti. DSP'yi yeni bir parti olarak kurma gerekçesini de bu sava dayandirmisti. Bizim için ne aci ki, bugünkü durum bana, Ecevit'in o zaman hiç dogru olmayan bu savini animsatti. 1999 seçim yenilgisinden bu yana yaninda bulunmadigim Genel Baskan'dan 2002 seçimleri öncesi yazdigim bir mektubuma karsilik su yaniti almistim, "Talihsizliginiz ise, bu seçim yenilgisini bizim, yeni bir çikis noktasina dönüstürebilecegimizi, görememis olmanizdir."

Dilerim yine ben, Baykal'in o zaman dedigi gibi 22 Temmuz yenilgisini de, "yeni bir çikis noktasina dönüstürebilecegini görememem" talihsizligini yasiyorumdur!



Tarih: 19.09.2007 11:57:23

Okunma : 707

Kategori : Vatan Gazetesi

yorum oku/yaz - Yazdır