Cevikce / Haber ayrıntısı
Kuyruk yarasi |
Bülent Arinç'in bu kaçinci olayi. 2002'de ilk Meclis Baskani oldugunda, türbanli esiyle Cumhurbaskani Sezer'i yolcu etmeye gittigi gün, havaalaninda çatismaya basladi. |
|
Ondan sonra da sürdü gitti. Basbakan Erdogan'in TBMM Baskanligi'na onun yerine eski Adalet Partili (Demirel'in kadrosundan) Köksal Toptan'i getirmesinin asil nedeni, TSK ile daha barisik bir ortami saglamakti. Ancak Arinç, bir süre sonra Basbakan Yardimcisi olarak kabineye girer girmez biraktigi yerden basladi. AKP ile TSK'yi, artik tam güvensizlik durumu denebilecek hale getiren Arinç'in son "suikast" olayi, kisisel olmaktan çikti ve devletin en önemli kurumlari arasi bir soguk savasa dönüstü. CHP Genel Baskani Baykal, 40 yila yaklasan politik deneyimiyle, su endiseyi dile getiriyor: "Söz konusu olan, Bülent Arinç'a akli dengesini yitirmis kötü niyetli birinin suikast yapacagi iddiasi degil. Hükümet tarafindan TSK'nin böyle bir suikast yapabileceginin düsünülmüs olmasidir. Bunun kondurulmasi bile vahimdir. Siz eger bir güvensizlik ortami yaratirsaniz, bu iki kurumu birbirine düsürmek isteyenler her türlü fitne fesadi araya sokabilir". AKP'nin Arinç gibi 5 kurucusundan biri ve bugünkü TBMM Baskani M. Ali Sahin de olay için Baykal'i dogrular gibi konusuyor: "Asker ve polis arasinda gerginlik oldugu yönündeki iddialara katilmak mümkün degil, güvenlik güçlerimiz görevlerini yaparlar. Gerektiginde birbirleri ile yardimlasirlar. Hepsinin de görevi Türkiye'de güvenligi ve huzuru saglamak." Bu sözleriyle hem Meclis Baskani hem de ana muhalefet lideri, AKP hükümetiyle TSK'nin karsilikli ciddi bir güven bunalimi içinde olduklarinin altini çizmekteler. 1995 seçimi sonrasi Basbakan Erbakan döneminde açiga çikan ve Cumhurbaskani Demirel'in sayesinde yumusatilan Hükümet-TSK güven bunalimi, o yildan bu yana tirmanarak bugünlere geldi. Ayrica ben, taraflarca bilinçli bir sekilde tirmandirildigina inananlardanim. Aslinda bu sürtüsme, daha 1950'de Demokrat Parti ile baslayan bir süreçtir. 27 Mayis 1960 darbesi ve onu izleyen askeri müdahaleler, Askerlerin laik cumhuriyet konusundaki duyarliligina baglanmistir. 28 Subat 1996 ve 27 Nisan 2007 müdahaleleri de, bu anlayisin yansimasidir. Bunlara karsi seçilmislerin öyle ya da böyle karsi koyuslari da, hep demokratiklesme çabalarinin engellendigi gerekçesine dayanmistir. Türkiye'de herkes artik görmekte ki, TSK yakin geçmiste yasananlardan kendi adina ciddi ders çikarmistir. Demokratiklesmenin önünde engel degildir. Kendi içinde, tarihi yapisindan gelen rahatsizlik unsurlari olsa da, bunlar laik demokratik cumhuriyetin Avrupa Birligi (AB) yolunda ilerlemesine gölge düsürecek önemi, çoktan yitirmistir. 30 yil sonra nüfusunu büyük çogunlugu olan genç kusaklar indinde hâlâ "darbe" endisesini canli tutmanin hiçbir inandiriciligi kalmamistir. Böyle oldugunu, geçmiste bir yüksek askeri sûra toplantisinda Anayasa kitapçiginin firlatilmasiyla tepetaklak olan piyasalarin, TSK'nin "kozmik odalarinin" basildigi gün, inadina rekor düzeylere yükselmesi, belgelemektedir. Öyleyse, bu son olayin medyada bu denli alevlenmesi nasil açiklanabilir? Politikada deneyimli ve çok duyarli bir dostum, bakin bu soruyu nasil yanitladi: "Çoban, çocugunu isiran yilanin sopasiyla ancak kuyrugunu koparabilmis. Evlat ölmüs. Çoban yilani öldürmek için yillarca arkasindan kosmaktan, yilan da kaçip saklanmaktan yorgun düsmüsler. Sonunda bir gün karsilasmislar. Gücü kalmayan Çoban 'unutsam mi' diye düsünürken Yilan, 'sende bu evlat acisi, bende de bu kuyruk yarasi oldukça biz barisamayiz' deyip yine kaçmis." |
Tarih: 4.01.2010 14:54:06 |
Okunma : 683 |
Kategori : Vatan Gazetesi |