Cevikce / Haber ayrıntısı
Erdogan'i anladik da Davutoglu nereye kosuyor |
Osmanli Türk Imparatorlugu, Halifeligi Çaldiran'dan Istanbul'a tasidiginda degil, Viyana kapisina dayandiginda dünya devleti olmustur |
|
Ve yine, 93 Harbi'ne kadar sürdürdügü askeri ve kültürel basarisinin insan ve ekonomik kaynagi da, Kayseri'nin dogusu degil, Edirne'nin batisidir. Ne zaman ki, sömürgeci Bati gözünü dogunun petrollerine dikti, Osmanli o gün bugündür Avrupa'dan doguya dogru iteklenmektedir. 93 Harbi'nden (1877-1878) sonra Avrupali büyükler Ingiltere, Fransa, Rusya ve Almanya hizla Orta Dogu'ya ulasma yarisina girdiler. II. Abdülhamit daha tahta çiktiginin ilk yilinda bu gerçegi gördü. Ancak saltanatini korumak için yapabildigi tek sey Almanlarla birliktelik oldu. Bagdat Demiryolu bu nedenle, Almanlarin Dogu'daki nüfuzunu güçlendirme projesi olarak insa edildi. Daha önce, Tanzimat'la (1839) baslayan askeri, sosyal ve altyapi hizmetlerindeki yenilesme hareketinin amaci, sanayilesme yolunda ilerleyen Bati'ya yeniden yönelisti. I. Dünya Savasi öncesi Sadrazam Mithat Pasa'nin çabalari ve Ittihat Terakki ile iktidar elde eden "batililasma" hamlesi, Kurtulus Savasi sonrasi Cumhuriyet döneminin artik, tartisilmaz "devlet politikasi" oldu. I. ve II. Dünya savaslarinda Orta Dogu'ya ve Avrasya'ya tümüyle yerlesen kapitalist ve komünist sömürgeci devletler, bölgeyi bölüstü. Paylastiklari devletçiklerin basina getirdikleri yandas aile yönetimleri, 5 yüzyila yakin hep hizmet aldiklari Osmanli'ya, sonra da Türkiye Cumhuriyeti'ne, yakin döneme kadar hep ihanet ve karsitlik içinde oldular. 1950 sonrasi Demokrat Parti (DP), alt yapi ve ekonomide atilim için basta ABD olmak üzere Bati ile siki isbirligine girdi. NATO'ya katilmak bu iliskiyi yapisal hale getirdi. 1960 sonrasi Avrupa Birligi (AB), -o zamanki Avrupa Ekonomik Toplulugu (AET)- ile baslayan üyelik müzakereleri, Türkiye'nin dönülmez olarak Bati'yla bütünlesme kararliligini belgelemis oldu. Ilk kez 1974 Hükümetinin koalisyon ortagi oldugunda Milli Görüsçü Milli Selamet Partisi(MSP) açikça "Bati Kulübü" adini taktigi AB'ye açiktan karsi çikti. Daha sonra 1996'da Erbakan Hoca basbakan oldugunda MSP'nin devami olan Refah Partisi, Bati karsisinda Dogu'ya açilma politikasini resmilestirdi. 1997 yilinda Erbakan Hoca Türkiye, Iran, Misir, Nijerya, Pakistan, Banglades, Malezya ve Endonezya'yi kapsayan Gelismekte Olan Sekiz (D-8) grubunu baslatti. Görüldügü gibi Milli Görüsçülerin bu seçiminde hiçbir Türk Islam ülkesi yoktu. Adalet ve Kalkinma Partisi (AKP) kurulus yillarinda kendisini Milli Görüsten kopmus ve DP'nin devami olarak tanitmaya özen gösterdi. Çünkü özellikle hayalci Erbakan deneyimli Abdullah Gül'ün etkisiyle R. T. Erdogan, kalici olmak için basta ABD ve AB'nin destegini alma politikasina sarilmak zorunda kaldi. 2007 seçiminde aldigi güçle Basbakan Erdogan, daha Erbakan Hoca'nin Istanbul Gençlik Kollari Baskani oldugu yillardaki gerçek inançlarini yani Milli Görüsçü politikalarini artik uygulayabilirdi! Iste Davos'ta, Israil'e karsi adeta savas açmak için efelenmesi asla rastlanti degil, bu politikaya dönüsün ilaniydi. Artik Erdogan, Arap milliyetçiliginde somutlasan, "Bati karsitliginin" önderligine soyunmustu. Üstelik bu politikayi, gerçekçi Cumhurbaskani Gül'ün ve AKP'nin meclis grubu çogunlugunun rahatsizligina karsin tirmandirdi. Bu politikayi sürdürürken Erdogan, son yillarda AB'nin Fransiz Sarkozi gibi Türkiye'nin üyeligine karsi çikan bazi politikacilarinin tutumunun ve ABD'nin Orta Dogu politikasinin Türk halkinda yarattigi duygusal tepkiyi gerekçe olarak kullandigi da bir gerçek. Tarih boyu Türk dis politikasi hep kurumsal niteligini korumustur. Her zaman duygusalliktan kesinlikle arinmis ve ülkenin uzun erimli çikarlarini önde tutan bir tutarlilik göstermistir. Basbakan bu 6 yüzyili iyi okuyabilseydi ve dogru anlayabilseydi, bu denli yüksek sesle efelenmesini borçlu oldugu Türkiye Cumhuriyeti'nin eristigi bugünkü gücün kaynaginda, çogu gelismis ülkenin bile basaramadigi ve temelinde "yurtta baris, dünyada baris" olan çok yönlü bir dis politika uygulamasini ve onun vazgeçilmezligini görebilirdi. Yazimi, eski Kayseri Milletvekili, Ilahiyatçi Gani Âsik'in bir yazara gönderdigi mektubundaki su sorusuyla bitirmek istedim; "Basbakan, bizim kaderimizi Araplarin kaderi ve Istanbul'un kaderini de Kudüs'ün kaderi ile esitlemedi mi?" |
Tarih: 23.06.2010 08:43:36 |
Okunma : 622 |
Kategori : Vatan Gazetesi |