Cevikce / Haber ayrıntısı
Parti içi demokrasinin sandiga yansimasi |
Parlamenter klasik demokrasi, siyasal partilerle gelisir. |
|
Partiler de, örgütsel yapisiyla halki temsil ederler. Özellikle gelismekte olan toplumlarda demokrasinin bütün kurum ve kurallariyla yerlesmesi önce partilerin kendi içinde demokrasiyi gerçeklestirmesine baglidir. Ülkemiz 1950’den beri hâlâ demokratiklesmeye çalisiyor. Dis ve iç baskilar yüzünden insan haklari ve özgürlükler konusunda kâgit üzerinde yol alindiysa da, son 8 yildir siyasal anlamda demokrasimizin geriledigi bir gerçek. Iktidar yarisi yapan partilerimizin tamaminda parti içi demokrasi ise yok oldu. Birakiniz milletvekili adaylarini, belediye baskanlarini, örgüt baskanlarini ve büyük illerin mahalle parti delegelerini bile genel baskanlar dogrudan ya da dolayli tayin eder oldular. “Merkez sagin lideri benim” demeyi hâlâ sürdürün Süleyman Demirel, parçalanan eski Adalet Partisi'ni (AP) toparlamak için daha önceki emanetçisi Hüsamettin Cindoruk’u bir kere daha tayin etti. Oysa onlar artik halkin umurunda degiller. Genç kusak Milliyetçi Hareket Partililer, bütün efendiligine ve iyi niyetine karsin Devlet Bahçeli'nin, basmakalip söylem ve tavriyla zamanin çok gerisinde kaldigina ve partinin alabilecegi destegi engelledigine inaniyorlar. Ne var ki, ötekiler gibi o da, bu durumunu görmek istemiyor. Son kirk yilda Ingiltere, Almanya, Fransa gibi eski demokrasilerde seçim yitiren lider bir gün beklemeden istifa ediyor. Demokrasiye bizim gibi Ikinci Dünya Savasi sonrasi yönelen Yunanistan’da bile seçimde basarisiz olanin gitmesi geleneklesti. Daha ötesi, komünist sistemden kurtulan, yanimizdaki Romanya, Bulgaristan gibi demokrasiyi emekleyenlerde basarisiz olanlar direnemedi. Bizde ise, son Saadet Partisi'nde (SP) yasananlar, Erbakan Hoca gibi halk katinda bitmis tükenmislerin bile hâlâ “küçük olsun ama benim olsun” demeye devam ettigini gösteriyor. Kisa süre önce bir büyük partimizde kisisel özründen ötürü ayrilmak zorunda kalan bir genel baskan, kurultayin ertesi günü geri dönmenin yolunu aramaya basladi. Bazilari saniyor ki, bu gibilerden kurtulmak ve parti içi demokrasiyi gerçeklestirmek için siyasi partiler ve seçim yasalarini degistirmek gerekir ve yeterli olur. Aynen demokratiklesmenin önünde hukuk düzenimizin engel oldugu yanilgisindaki gibi bu konu da kesinlikle hukuksal degildir. Siz, hangi yasal düzenlemeyi yaparsaniz yapin, ülkeyi ve halki degil, önce kendi kariyerlerini düsünen basta genel baskanlar ve onlarin etegindeki politikacilar, bir yolunu bulup partiyi ele geçirebiliyor. Çünkü 1980’den sonra, siyasal ve politik bilinçlenme ortami yok edildi. O yüzden, gelecegin politikacisinin niteligini, düzeyini belirleyecek özverili ve ilkeli gençler, politika disinda kaldi. Kadinlarimizin, yerel yönetimler ve parti örgütlerindeki sayisi ve etkinligi ise, Hindistan’dan bile geridedir. Gerçek anlamda “siyasette kadinin adi yoktur” denebilecek ülkelerin en basinda, ne yazik ki Türkiye’miz gelir. Iste, Kemal Kiliçdaroglu’nun beklenmedik zamanda Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) Genel Baskanligi'na gelisi, parti içi demokrasinin yeniden yeserebilmesine yol açabilir. Bu degisim, özellikle solda gençlerin ve kadinlarin etkinligini hizla artirabilir. Bu umutlarin ilk seçimde sandiga yansimasi için ilk kosul, halkin uzun süredir sogudugu “Eskilerin”, degil geri dönme olasiligi, izlerinin ve uzantilarinin bile silinmesi gerekir. |
Tarih: 19.07.2010 20:56:29 |
Okunma : 666 |
Kategori : Vatan Gazetesi |