Cevikce / Haber ayrıntısı

Degisim baskisi ve CHP

Yönetenlerin üzerindeki halklarda yükselen degisim baskisi, görülen o ki 21. yüzyilin birinci çeyregine damgasini vuracak.
 



Elbette bu baski temelde halkin yoksulluk ve yolsuzluga karsi bir baskaldirisidir. Ancak en zengin ve demokrat ülke geçinen ABD’de de Barack Obama “degisim” saviyla baskan oldu. Yani degisim mücadelesi, artik bütün ülkeleri sarmis durumda. Avrupa’da son bes yildir esen degisim rüzgâri, Ingiltere’den Yunanistan’a kadar önünde devirmedigi lider birakmadi.

2000’de, Türkiye’de patlayan mali kriz yillar öncesinden biriken yoksulluk ve yolsuzlugun sonucuydu. Bir anlamda degisim rüzgâri bizde, 10 yil öncesinden esmeye baslamisti.

2002 seçiminde R. T. Erdogan ve arkadaslarinin kolay seçim basarisi, halktaki bu degisim hirsinin bir bosalmasidir. Üstelik denenmemis ve az bilinen bu “yeni milli görüsçüler” aslinda kendi deyisleriyle muhafazakârdi yani kurulu düzenin sahipleniyorlardi. Sonralari gerçek yüzleri ortaya çiktiginda, Erdogan’in “biz degistik” demesi de, sirf degisim baskisini, parlak söylemlerle gögüsleme çabasiydi; Simdilerde “ileri demokrasi” tekerlemesinde oldugu gibi.

Komünizm Moskova’da devrilene dek degisim kavgasi, ilkeler, amaçlar ve hedefler için verilirdi. Küresellesme adi altinda liberal kapitalizm dünyaya hâkim olali artik degisim, lidere daha açikçasi kisiye ya da kadroya karsi açilan bir savas oldu. Varsa, sandiktaki oyu kullanarak, yoksa basta silah her türlü baski ya da siddet yoluyla.

Ingiltere’de hem de devrimci isçi partisinin Basbakani Gordon Brown’in yerine muhafazakâr David Cameron’u degistirerek, Misirda da General Mübarek’i kaçirip yerine bir baska Generali, Tantavi’yi getirerek.

Ancak degisim derken asil olan eskinin yerine dogruyu, degerliyi ve bilgiliyi getirmektir. Ilkesi, inanci ve yüregi olani bulmaktir. Ne var ki, çevremizde çoklukla böyle olmadi ve olmuyor. Hele ki, halkin tepkisinde duygusalligin öne çiktigi ülkelerde dis güçleri arkasina alanlar (kisi, parti, kadro, ekip, hizip) yönetim gücünü ele geçirmeyi basarmaktadir. Üstelik sözde demokratik yolla gelenler, ele geçirdikleri hükümet gücü ve medya sayesinde uzun süre iktidarda kalabilmekteler.

Ülke yönetimi üzerindeki bu degisim baskisi, bizim gibi ülkelerin partilerinde de görülmektedir. Cumhuriyetin kurulusundan baslayarak CHP hep “degisimin gücü” olmustur.

Tek parti döneminde zorunluluktan dogan “halka ragmen halk için” politikasini birakmis. 60 yil önce iktidari, bilerek ve isteyerek Demokrat Parti'ye devretmistir. Parti içinde degisim rüzgâri ise 1965 seçiminden sonra esmeye basladi.

Zamanla ülkedeki demokratiklesmeye paralel olarak CHP’de de parti içi demokrasi oturdu. O nedenle Bülent Ecevit ve arkadaslarinin “halk için halkla beraber” politikasi, 1966’da genel sekreter olmasiyla parti örgütüne hâkim oldu. 1971’de Ismet Pasa'ya karsi Ecevit, mahalle delegesi, milletvekili adayi, parti meclisi ve genel baskanin demokratik yoldan yani gizli oy açik sayimla belirlenmesi sayesinde genel baskan olabilmistir.

12 Eylül 1980 darbesi partileri kapatmakla yaptigi yanlisin daha büyügünü, partiler yasasini antidemokratik hale getirmekle yapti. O tarihten bu yana hemen hiçbir partide, parti içi demokrasi kalmadi. CHP’de de yeniden açildigi 1992’den bu güne dek milletvekili adaylarinin tamamina yakinini genel baskan belirledi. Öylece, son iki seçimde halka AKP’de oldugu gibi CHP’de de genel baskanlarin atadigi adaylari sandikta onaylamak kaldi.

Bu durum AKP gibi tepeden kurulan ve merkez sagin postuna oturan bir partide sorun yaratmadi. Ancak, 2000 yilindan beri CHP’de genel baskani degistirebilmek için toplanan kurultaylarin sonu gelmedi. O yüzden çok sayida sosyal demokrat degerli politikaci partiden dislandi. 22 Mayis kurultayi öncesi ortaya çikan bir “vakia” olmasaydi, 12 Haziran seçimlerinde Kiliçdaroglu belki de milletvekili adayi olamayacakti.

Bütün bunlari sunun için animsattim. CHP içyapisi yani örgütü, her zaman “degisimin gücü” olmayi sürdürmüstür. Bu gerçegi yasayarak bilen biri olarak Baskan Kiliçdaroglu geldigi kurultaydan beri, CHP’nin yenilesmesi ve degisimi saglamasi için bu seçimde büyük iller basta örgüt yapisinin elverdigi her yerde milletvekili adaylarinin ön seçimle belirlenmesi konusunda çok israrli oldum. Geçen hafta yapilan 29 ildeki önseçim (yalnizca 10-15 milletvekili çikarabilen iller), bu gerçegi bir kez daha belgeledi.

Ancak, partiye 22 Mayis kurultayiyla gelen Genel Baskan'in yardimcilarinin çogu, 15 büyük il dahil milletvekili sayisinin yüzde 80’ini olusturan illerde, eskisi gibi merkez yoklamasini zorladilar. Umarim listeler bugün belli oldugunda örgütte ve halkta önemli bir hüsran dogmaz. Ben yine de, halkin “kendisinden biri” diye kabullendigi Kiliçdaroglu’na sandikta sahip çikacagina inaniyorum.

Tarih: 13.04.2011 20:00:17

Okunma : 649

Kategori : Vatan Gazetesi

yorum oku/yaz - Yazdır