Cevikce / Haber ayrıntısı

Ben de yazdim (2)

Kürt sorunuyla ilgili yazmadigim için elestirilmistim.
 


O nedenle geçen hafta üzerinde çalismakta oldugum siyasal geçmisimle ilgili kitap taslagimdan bir bölümü aktarmistim. Aldigim tepkiler, taslaktan konuyla ilgili baska bölümleri de paylasmam konusunda beni cesaretlendirdi. Iste daha yakin döneme dair yazdiklarim:

“Türkiye’nin son otuz yilda gündemden düsmeyen iki önemli sorunu vardir. Ayrilikçi siyasal hareketin tirmanisi (terör bu siyasetin bir aracidir) ve Rumlarin, adanin tamamina egemen olma politikasi yüzünden Kibris sorunu. Bu iki sorun da aslinda, Komünizm Moskova’da çökene kadar NATO, daha açikçasi ABD ile bugünkü adiyla Rusya arasindaki Soguk Savas yüzünden yaratilmis ve sürdürülüyor idi. 1990’larin basindan beri de Türkiye açisindan, ABD ve Avrupa Birligi’nin Orta Dogu’daki çikarlarina bagli olarak boyut ve nitelik degistirerek tirmandi.

ABD Irak’tan çekilecegi için Kürt bölgesine yeni bir düzen vermek istemisti. Bu çözüm ise Türkiye'siz olamiyordu. Dolayisiyla, AKP hükümetinin Kürt Açilimi, ABD’nin baskisiyla degilse de (ki dogrusu da bu), o gerçegi kabullenen Gül-Erdogan ikilisinin, bir seyleri kendiliklerinden yapmak zorunda kalmasindan kaynaklandi. Oysa Irak’in isgalinden önce Bush yönetiminin sonuç veren plani olmadigi gibi, baskan seçildiginde Obama yönetiminin de Kuzey Irak’ta hiçbir geçerli plani yoktu.

Demokrat ve liberal geçinen bazi aydinlar, Kibris’ta Annan Plani'na evet diyerek çözüm olacagini ummustu. AKP hükümetinin 'Demokratik Açilim' yapiyorum diye ABD’nin bosaltacagi Kuzey Irak’ta ve dolayisiyla Diyarbakir’da baris saglanacagina inanan ayni çevreler kisa süre sonra bir kez daha yanildiklarini gördü.

Sovyetler Birligi'nin çöküsünden beri dünya halklari, kendilirini etnik milliyetçiligin rüzgârlarina karsi koruyamaz oldu. Bask’tan Dogu Timor’a kadar bu ugurda son yirmi yilda akan kan, neredeyse iki dünya savasindakini asti. Üstelik bu aciyi çeken yoksul ülkeler, gencecik canlarini soyut bir inanç ugruna yitirirken, basta ABD ve diger silah saticisi zengin ülkeler ellerini ovusturarak, daha çok silah satmak için isbirligi içinde oldular. Bosna’da yükselen ve Orta Dogu’da hizini artiran bu kan davasina, 11 Eylül 2001’den sonra 'Islâmi terör' yaftasini bilerek vuranlar da, yine bu küresellesme düzeninin patronlariydi.

Son on yilda ise bu kanli savas, çogu güdümlü yönetimlerin elinde kendi halklarini birbirine düsman etti. Ikinci Dünya Savasi sonrasi yapilan bilimsel arastirmalar, söylem ve eylemleriyle Hitler’in fasizmi Alman halkina özümsettigini ortaya koymustur. Yani irkindan olmayani yok etme eyleminin arkasinda, bilimsel tanimiyla 'fasizmin kitle ruhu' vardir.
En son Filistin’de oldugu gibi, Afrika’dan Asya’ya, Ispanya’dan Kirgizistan’a, sözde (sandiksal) demokrasiyi de kullanarak halklari, birbirine düsman etmeye ve sonunda kan revan içinde ayrilmaya zorlayanlarin gözleri daha da kararmis durumda. Aslinda, sömürgen egemenler, petrolün bulunmasiyla birlikte, ekonomik çikarlarini artirmanin, ancak bu yolla mümkün oldugu hesabinda yanilmadi. Wilson Prensiplerinden, Truman Doktrininden ve Churchill’in planlarindan, Bush’un Büyük Orta Dogu Projesine kadar öngörülerinin ve kurgularinin hepsi de ayniydi. Asil amaçlari, basini dik tutanlari, bir yolunu bulup kendi içinde ve aralarinda birbirine düsürmek ve ekonomik açidan disa bagimli kilmakti. Bunun en kestirme, ama acimasiz yolunu da tarih onlara göstermisti. Osmanli'nin gerileme döneminden bu yana Imparatorlugun sürüklendigi savaslarin asil nedeni, disaridan desteklenen irk ve din milliyetçiligi olmustur. Yemen’den Eski Yugoslavya’ya uzanan kanli baskaldirilarin ve ihanetlerin arkasinda hep Bati’nin sömürgen emelleri vardi.

O tarihi çok iyi okuyan Mustafa Kemal ile arkadaslari ve son döneme kadar o inançla ülkemizi yönetenler, dis egemen güçlerin olaganüstü çabalarina karsin bu tuzaga düsmemeyi basardi. Üstelik açiktan ve bütün güçleriyle karsi koysalar da, 75 milyona yaklasan nüfusuyla Türkiye, çagdas uygarlik hedefine ulasmak üzere olan tek Müslüman ülke olmayi da basarma yolunda büyük adimlar atti. Ancak, büyük ölçüde 12 Eylül 1980 darbesini yapanlarin Kürt kimligini yok sayan yanlisini firsat bilen bu egemen güçler, kendisini solcu sanan Abdullah Öcalan’i ellerine geçirdi. O bir kisi idi. Ama ortam basibostu ve milyonlar 'ana dilleri' yüzünden dislanma kuskusuna kapilmisti. Irkçi milliyetçilere gün dogmustu.

Arkalarinda aradiklari nesnel destegi de (para, silah vb.) bulmuslardi. Yine de basaramadilar. 15 yilin sonunda hedeflerine ulasamayinca, kullandiklari her 'Hain'e yaptiklari gibi, onu da sokaga attiklarinda canini kurtarmak için 'Benim anam da Türk' diyen Öcalan artik ellerinde 30 bin Anadolu çocugunun kani olan bir itirafçiydi."

Tarih: 5.09.2011 16:15:18

Okunma : 648

Kategori : Vatan Gazetesi

yorum oku/yaz - Yazdır