Cevikce / Haber ayrıntısı

MAHCUP OLMAZLARDI!

Baskan Kiliçdaroglu’nun ortaya çikmasina ve bosalan genel baskanliga gelmesine, yolsuzluk dosyasiyla ilgili Ugur Dündar’in yaptigi iki televizyon programi neden oldu.
 


CHP Genel Baskani bu gerçegi o denli benimsemis ki, partinin basinda kalmasini da, yolsuzlukla mücadeledeki basarisina baglamis gözüküyor. Bu yüzden, ana muhalefet, deniz feneri dosyasini gelecek seçime kadar iktidara karsi baslica elestiri silahi olarak elinden birakmayacak. Daha da ötesi Baskan Kiliçdaroglu, halkin kendisine her seyden önce Basbakan Erdogan’in yolsuzluklariyla mücadele etme görevi verdigine çok inanmis gibi bir tutum içinde. Sanki sosyal demokrat CHP’nin Genel Baskani degil de “Yolsuzlukla Mücadele Dernegi Baskani”. Elbette bu, çok saygideger bir görev anlayisidir. Ancak, halkin ekonomik ve sosyal asil sorunlarini gölgede birakmamak durumunda..! Hele ki, Ülkemiz gibi toplumun gözünde yolsuzluk konusunda sagcisiyla-solcusuyla, politika ve politikacinin güvenini tümüyle yitirdigi bir ülkede!

Oysa Ismet Pasanin 1966’da “CHP Ortanin Solundadir” dedigi günden, özellikle 1973’de Ecevit’le yükselise geçtigi yillardan beri CHP, programinda ve söyleminde halkin as ve is sorununu gündeminin birinci maddesi yapan bir parti olmustu. 1980 öncesi Demirel’in Adalet Partisi (AP) karsisinda, 1980 sonrasi Özal’a ve onu izleyen yillarda merkez sagdaki partilere (ANAP-DYP) karsi hep bu savla muhalefet etti. 1992’de yeniden açildiginda Deniz Baykal’la baslayan ve 2010 Mayis Kurultayina dek süren yillarda, Türkiye’nin gündemini Ilimli Islâm’in yarattigi güncel siyasal tartisma gereginden fazla ugrastirdi. Ona ragmen özelikle mecliste ve seçim alanlarinda CHP’nin önceligi hep halkin “as ve is” sorunlari oldu.

CHP, 1960’larin ikinci yarisinda “halk için ama halka ragmen” anlayisini terk etti. Bülent Ecevit ve arkadaslarinin baskisiyla öne çikarilan“halk için ve halkla beraber” ilkesi partiye, 1973 seçimlerinde iktidar kapisini açti. Bu politika (halkin ekonomik ve sosyal sorunlarinin önceligi), 2002 ve 2007 seçim dönemlerinde, Deniz Baykal’in benim de elestirdigim laiklik ve milliyetçilik konusundaki gereginden çok duyarliligina karsin hep devam etti. Her seçimde, tek basina merkez sagin temsilcisi geçinen AKP karsisinda, solun iktidar adayi partisi olma iddiasini sürdürdü.

Baskan Kiliçdaroglu ve yanina aldigi bazi okumuslar geldiklerinin haftasinda, CHP’nin solcu yaftasindan sanki gocunur bir söylem baslattilar. “Yeni CHP” bu eziklikten çikti. Bir süre sonra, bu anlayisin arkasinda, sözde yipranmis isimlerden kurtulmak adina, aslinda küresellesen politikalara duyulan özentinin yattigi görüldü. Bir anlamda CHP artik, AKP ile yeni liberal ekonomik konularda yarisir bir söyleme girdi. Partiyi asiri devletçilikle suçlayan belli çevreleri kazanmak için, CHP’yi omurgasindan sizlatmayi bile göze aldilar. Yeni CHP’li olmus dört aylik bir milletvekilinin su sözü düsündürücüdür, “CHP’nin evrimine ayak uyduramayanlar, statükoda israr edenler ayrilirlar".

Pekiyi, bu durum, halkin indinde inandirici, ilgi çeken ve oy getiren bir sonuç sagliyor mu? Ciddi hiç kimse buna evet diyemez. Çünkü politikada bunca gördüklerimden sonra aklimdan hiç çikmayan bir söz vardir, “asli varken kimse taklidine oy vermez”. Verseydi, “ Fetullah Hocayi öven demokratik solcular, Seyh Edebali’den beyit düzen, milliyetçi söylemde Devlet Bahçeli’yle yarisan ve hatta türban-kara çarsaf konusunda AKP’ye özenen sosyal demokratlar, son üç seçimde mahcup olmazlardi.


Tarih: 24.10.2011 23:40:44

Okunma : 592

Kategori : Vatan Gazetesi

yorum oku/yaz - Yazdır