Cevikce / Haber ayrıntısı
ERKEN UYARI: “Parti kapatmak çözüm degil” |
Geçen haftaki yazimin girisinde Içisleri Bakani'na atfen basindan aldigim, “PKK demek, Apo demek, KCK demek, BDP demek, bir iç içeligin, bir bir aradaligin sirrinin ifsasindan baska bir sey degildir ” cümlesiyle ilgili Bakanliktan bir açiklama aldim; |
|
Bu sözlerin Içisleri Bakani'na ait olmadigini, “Bakanin bir BDP’li Milletvekilinin sözlerini aktardigini” söylediler. Ben de bu açiklamayi okurlarima aktariyorum. Bu denli sicak önemli olaylar yasanirken ve ortada somut bir bilgi yokken neden bu konuyu iki haftadir yaziyorum denebilir. Ancak, AKP çevresinden BDP’nin kapatilmasiyla ilgili söylenti yayildigi da bir gerçek. Dolayisiyla kulagi delik bazi gazetecilerden böyle bir satir arasi haber var. 1960’da Demokrat Parti'nin (DP) kapatilmasindan bu yana yasanan parti kapatma kararlarinin, kapatanlarin amaçlarina yaramadigi gibi, sonuç açisindan demokratik gelismemize çok büyük darbe vurdugu tartisilmaz bir gerçektir. Ayrica, bu kararlarin çagdas evrensel hukuk açisindan savunulabilirligi de yoktur. Üstelik kapatilan partiler, bir baska adla ilk seçimde daha çok oy almistir. Türkiye’de halkin en duyarli oldugu konulardan biri de kisi veya kurumlarin haksizliga ugramasidir. Hele ki, oy vererek seçtigi politikaciya ve partiye karsi, siyasal söylem ve tavriyla ilgili ceza verilmesini, egemenlik hakkina karsi yapilmis haksizlik olarak algiliyor. En azindan o partinin tabanini daha da bilinçlendiriyor, dayanismayi ve örgütlü hareket etme gücünü artiriyor. Benim de bakan olarak içinde oldugum CHP-MSP koalisyonunun bozulmasi sonrasi yapilan 1977 seçiminde, Erbakan Hoca'nin oyu 1973’teki yüzde 11,8’den 8,6’ya düstü. Oysa 28 Subat müdahalesinden sonra kapatilan ya da kapama davasi açilan milli görüsün partilerinin (Saadet+AKP) oyu, yüzde 15’ten 2011’de yüzde 51’e çikti. Kapatilan DTP’nin yerine kurulan simdiki adiyla BDP, 2011’de (hem de bagimsizlar olarak) oyunu yüzde 2 artirdi. R. T. Erdogan ilk seçimi olan 1994’te Istanbul Belediye Baskanligina seçilirken yüzde 24 oy aldi. AKP Genel Baskani olarak girdigi ilk seçiminde ise yasakli oldugu halde partisinin oyunu yüzde 34’e yükselttigini kimse yadsiyamaz. 2007 seçiminde, 27 Nisan bildirisi ve muhalefetin cumhurbaskanligi seçimini iptal girisimleri AKP’nin oyunun yüzde 47’ye siçramasinin en önemli nedeni oldu. Iste o seçim, halkin, “sandikta magdura sahip çikma” özelliginin yaygin kabul gördügü seçim oldu. Adini herkesin artik açikça koydugu gibi “Kürt Sorunu”, ülkenin gündemini kilitlemis durumda. Bu tirmanis, Kürt sorununu varlik nedeni yapan partilerin kapatilmasindan güç almistir. 12 Eylül cuntasinin ülkeye en büyük kötülügü, AP ve CHP gibi iki dev kitle partisini kapatmasi oldu. Bu iki parti de en ücra köylere dek uzanan kilcal damarlar gibiydi. 12 Eylül ülkenin bu hayati damarlarini kesti. CHP ile AP, tüzük ve programlariyla, laik demokratik cumhuriyet ilkelerine bagli ve anayasanin öngördügü insan haklarina sadik, hukukun üstünlügünü benimsemis ve yurdun en küçük köyünde örgütlenmis iki partiydi. 1983'ten sonra kurulan hemen bütün partiler ise, ilk seçimde var olabilmek için çareyi öncelikle alt kimlikler çevresinde gelisen bir taban oyu olusturmakta aradi. Bu politik var olma savasi, ülkeye etnik kökene, bölgesel hesaplara ve din, mezhep esasina, (yani alt kimliklere dayali) siyasal ayrismayi getirdi. Bütün bu gerçekler dolaysiyla geçen haftaki yazimda BDP’nin kapatilmasiyla ilgili dar bir çevrede de olsa çikan haberleri çok önemsemistim. 35 yurttasimizin canini yitirmesini kullanarak, o partinin genel baskaninin Sultanbeyli’deki konusmasi sanki, kapatilmak isteyen bir tahrikli çagri gibi. Bunu görerek yine tekrar ediyorum, parti kapatmak çözüm degil. Basta kendini sorumlu ve yetkili görenlere, “parti kapatmanin” geçmisini ve sonuçlarini bir kez daha animsatmak istedim. |
Tarih: 10.01.2012 21:02:48 |
Okunma : 638 |
Kategori : Vatan Gazetesi |