Cevikce / Haber ayrıntısı

Böylece mazlumun (!) ahi da çikmis oldu

28 Subat’in yorumunu, herkes kendi hesabina göre yapiyor.
 



AKP Genel Baskani Erdogan’in, "intikam” duygusu yoksa, tartismayi soyut bir demokrasi havariligine dönüstürmesi, popülist oy partizanligindan baska bir sey degildir. Bir ülkede sadece oy almakla demokrasi olsaydi, MÖ 4. yüzyilda seçim sandiginin ilk kez halkin önüne kondugu Yunanistan’in baskenti Atina’da, 21. yüz yilda hâlâ generallerin ayak sesi duyulmazdi. Yine, çagdas demokrasinin yükseldigi Fransa’da, 20. yüzyilin ikinci yarisinda laik demokratik cumhuriyeti kurtarmak için halk, General De Gaulle’ün elini öpmezdi.

Istiklal Savasi'yla kulluktan kurtulan Türkiye Cumhuriyeti yurttaslari, 1950’de “yeter söz milletindir” diyerek, ilk kez sandiktan kendini yönetecek meclisi seçti. Ne var ki, Türkiye, iki ana sorunu olan demokratiklesmeyi ve sosyal adalet içinde kalkinmayi, bir türlü basarabilmis degil. Aslinda dün de bugün de halkin gündemi degismedi. Halk her seçimde sandiga giderken, asini ve isini bulacagi bir partiye ve liderine umut bagladi durdu. 1950’den beri partiler iktidara gelince, oy isterken verdikleri as ve is sözünü yani gerçek gündemi saptirmaya devam ettiler. Bugün de halkin gündemi, ne 12 Eylül, ne 28 Subat, ne de 27 Nisan'dir, “asi ve isi” dir.

Üç seçimdir artarak oy aldigi halde 10 yillik Basbakan, bir türlü iç dünyasindaki iktidar hirsini ve intikam duygusunu yenemedigi için magdur rolüyle ve bütün gücüyle, halkin gerçek gündemini degistirmeye çalisiyor. 1950’den 2002’ye dek Türkiye'de seçilmis dokuz basbakan görev yapti. Adnan Menderes, Ismet Inönü, Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Turgut Özal, Yildirim Akbulut, Mesut Yilmaz, Tansu Çiller, Necmettin Erbakan. Hepsi de dogrudan ya da dolayli asker müdahalesi yasadilar. Çogu demokratiklesme ugrunda agir ve aci bedeller ödediler. R. T. Erdogan'sa, on yildir iktidarini, onlarin ödedigi bedellerin üzerinden sürdürüyor.
28 Subat 1997’de REFAH - DYP koalisyon hükümeti, aynen Demirel’in 12 Mart 1971’de sapkasini alip gitmeye zorlandigi gibi Erbakan’in da, o besüs gülüsüyle basbakanliktan istifa edip gitmesiyle düstü. Sonrasinda, DSP-ANAP koalisyonu demokratik kurallar içinde, milli iradeyle seçilmis milletvekillerinin güven oyuyla hükümet oldu. 1998’de REFAH kapatildi, yerine kurulan Fazilet Partisi (FP) 1999 seçiminde üçüncü oldu. 2001’de FP kapatilinca, Saadet Partisi'ni (SP) Erbakan’in elinden alamayan R. T. Erdogan, Abdullah Gül ve Bülent Arinç'lar, AKP’yi 2000 ekonomik bunaliminin altinda ezilen halka, yeni bir umut gibi sunmayi basardilar. Herkes gördü, bildi ki basindan düne kadar bu basarinin arkasinda, küresel sermayenin petrol bölgesindeki hesaplari yatiyor.
Demokratiklesme konusunda askeri vesayete karsi en uzun ve sonuç alici mücadeleyi Demokrat Parti'nin devami olan Adalet ve Dogru Yol partilerinin Genel Baskani, Basbakan ve Cumhurbaskani Süleyman Demirel verdi. Simdi gelin görün ki, televizyon ekranlarini dolduran AKP yanlisi bir avane, “28 Subat’in hesabi, hem de demokrasi adina Demirel’den sorulsun” naralari atiyor. Basbakan Erdogan da, “28 Subat’in en agir karanlik ve sisli günlerinde yumruklarimizi sikar, dudaklarimizi isirirdik. Hep ‘ya sabir’ derdik. Bugün sabrin selamete erdigi, mazlumun ahinin aheste çiktigi gündür” darken, olaya intikam hirsiyla bakmadigini(!) yineleyip duruyor...


Tarih: 23.04.2012 19:47:20

Okunma : 621

Kategori : Vatan Gazetesi

yorum oku/yaz - Yazdır