Cevikce / Haber ayrıntısı
R. T. Erdogan’i durdurmanin son firsati yerel seçi |
Yazima iki saptama ile baslamak istiyorum; Iki yil öncesine dek kamuoyunda, “CHP olmadan Türkiye’nin önemli hiçbir sorununun çözülemeyecegi” inanci hâkimdi. |
|
Digeri de, 1974’de baslayarak, üst düzey görevler dâhil, yillarca sorumluluk almis biri CHP’li olarak, “parti içi tartisma, çatisma ve hatta ayrismalarin, oy sandigina olumsuz yansimadigini” yasayarak gören ve bilenlerdenim. Ama 2007 seçimi öncesinden bu yana, CHP’nin ülke sorunlariyla ilgili ne düsündügü ve ne yaptigi, çok fazla önemsenmez oldu. Günlük hâline gelen ve yazili basinin ikinci sayfalarina düsen çeliskili söz yarisini, ayrisma ve çekismeyi de, merakli medya disindaki kamuoyu zaten ciddiye almiyor. Açikçasi özellikle büyük çogunlugu genç kusaklardan olusan seçmen, deyim yerinde ise CHP’yi birakmis durumda. Bildik bir sifatla söylersek, kemiklesmis seçmen yani 1940 sonrasinin, laik cumhuriyetçi iki kusagi da olmasa, Baskan Kiliçdaroglu’na yürekten sahip çikan olmayacak gibi! Niye böyle; hemen belirtmem gerekir; sorumlu kisi aranacaksa, üç yillik yeni Genel Baskan listenin en altinda kalir. 2007’den önce sorun büyük ölçüde genel baskanliktan kaynaklaniyordu. O seçimden sonra, partinin sorunlari giderek hizla derinlesti ve çok boyutlu bir hâl aldi. Çünkü varlik nedeni, “degisimin gücü” oldugu hâlde, kendi alt yapisini ve temel politikalarini, ülke ve halkin gerçekleriyle uyumlu hâle getiremedi. Program, tüzük ve seçim bildirgelerinde yazili olarak önemli degisiklikler yapildiysa da, sözde kaldi. Seçmenin anlayacagi somutlukta yasama geçmedi. Dolayisiyla simdi artik, CHP yönetiminin ve meclis grubunun, partinin ilke ve amaçlari için birbirlerine girmelerinin seçmen indinde hiçbir anlami yok. 1980 sonrasi Sovyetler Birligi'nin dagilmasiyla, hemen tüm ulusal ekonomiler, ABD’nin basini çektigi küresel sermayenin güdümüne girdi. Dolayisiyla, programlari ne olursa olsun, siyasal partiler, seçmenleri önünde, politikalari bakimindan ayriliklarini ve karsitliklarini anlatmakta çok zorlandilar. Yakin zamanda ölen Margaret Thatcher’in Ingiltere’de baslattigi, Türkiye’de de Turgut Özal’in uygulamaya koydugu kapitalist liberal ekonomi politikalari sosyal demokrat, ulusalci partilerin gözden düsmesine neden oldu. Paranin, teknolojinin ve nitelikli is gücün küresellesmesi yani serbest dolasimi yüzünden, milli gelirin bölüsümü ve tüketimi, devletin denetiminden büyük oranda çikti. Bu gün Türkiye ekonomisinin yaklasik yüzde 90’i dogrudan ya da dolayli, küresel sermaye ile iç içe belli sayida holdingin kontrolüne girmis durumda. 12 Eylül 1980 darbesinden önce ortanin solunda, 1992’de yeniden açildiginda da sosyal demokrat bir parti olarak CHP’nin karsisinda, merkez sagin devami olan Anavatan Partisi (ANAP)ve Dogru Yol Partisi (DYP) vardi. O dönem iktidarda olan bu partiler, yogun özellestirmeler ve devlet bankalarindan verilen tesviklerle, küresel sermayenin isbirligindeki özel sektörü hizla büyüttüler. Yine bu süreçte üstelik geçmisi karalamak kastiyla, enerji, ulasim ve agir sanayi basta, ülke ekonomisini bu günkü düzeye getiren korumaci, yani yerli milli üreticiyi ve yatirimciyi koruyan dis ticaret uygulamasini, 1950 öncesi CHP üstünden karaladilar. Oysa 1980’den sonra, liberal-kapitalist merkez sag iktidarlarin, 20 yil boyunca uyguladigi popülist, partizan bütçe harcamalari sonucu, ülke enflasyon batagina sürüklenmis ve 2000 yilinda tarihinin en derin ekonomik kriziyle karsi karsiya kalmistir. Günlük as ve is derdindeki halk krizin faturasini mecliste bulunan partilere çikarmis ve 2002 seçiminde hepsini tasfiye etmistir. Bu ortamda, 2002 erken seçimine giderken seçmen, artik eskilerin yerine, yeni kurulan ve denenmemis AKP’ye yöneldi. Çünkü önündeki diger seçenek, basinda hiç seçim kazanamamis ve seçmenle güven bunalimi yasayan bir genel baskani olan CHP idi. Yine de R. T. Erdogan ilk o seçiminde, seçmenin ancak üçte birinin oyunu alabilmisti. Ne var ki, basta yüzde 10 baraj olmak üzere, adaletsiz seçim sistemi nedeniyle 363 milletvekilini meclise getirebildi. Yüzde 20’nin de altina düsen CHP, bati kiyi seridi disinda, ülke cografyasinin çok büyük bir bölümünde nerede ise yok duruma düstü. Beklenmisti ki, birincil sorumlulugu olan Genel Baskan, üstüne düseni yapar! Inadina 2007’ye kadar partinin basinda kaldi. AKP ise oyunu artirarak yüzde 47’ye çikti. 2007 seçim aksami partisinin balkonundan basarisini kutlama konusmasinda R. T. Erdogan, artik tek basina ülkeyi eline aldigini ve basta muhalefet olmak üzere hiçbir kurum, kurulus ve toplumsal olusumla iktidarini paylasmayacagini ilan etti. 2011 seçiminde, iki seçmenden birinin oyunu aldiginda da, artik aklina koydugu “anayasa degisikligi ve baskanlik sistemine geçis” planinin önünde engel kalmadigina kesin inandi. Yine de, çelme takabilir endisesiyle, CHP’yi karalamayi, hem de tirmandirarak sürdürdü. Bir yandan da, anayasa degisikligini referandum yoluyla yapabilmek için Kürt kökenli yurttaslarimizin destegini de yol haritasina koydu. Iste çözüm süreci bu haritanin kavsaklarindan biridir. Bütün bunlari yazarken asil kastim, Basbakan'in bilinçli ve kasitli olarak ortaya attigi soyut konularda CHP milletvekillerinin birbirlerine düsmelerinin ne anlami, ne de zamani oldugunun altini çizmekti. R. T. Erdogan’in yillar öncesinden aklina koydugu, hedefine ulasmak yolunda, artik önündeki tek engel yerel seçimdir. 2014 mart ayi sonundaki belediye yerel seçiminde, AKP yüzde 45’in altina düserse, R. T. Erdogan halkin destegini yitirme korkusuna kapilacaktir. Bu nedenle CHP, yerel seçim sandiklari kapanana dek, ülkenin genel sorunlarini arka plana atip halkin, köyünde, mahallesinde, ilçesinde ve ilindeki hizmet sorunlarinin üzerine gitmesi gerekir. AKP’yi, daha dogrusu, R. T. Erdogan’i durdurmanin son firsati, o seçimdir. |
Tarih: 20.05.2013 14:13:08 |
Okunma : 620 |
Kategori : Vatan Gazetesi |