Cevikce / Haber ayrıntısı

Ilgisi yok mu dersiniz?

Basbakan’in propaganda malzemesi hâline getirdigi “demokratiklesme paketi” dizisinin son bölümünü, R. T. Erdogan hayranlari disinda kimse begenmedi.
 









Hatta bir zamanlar öve öve dilinden düsürmeyen bir hafif(!)modacimiz, “Paket açiklandi, hepimiz kahkahalarla güldük.

Bunun neresi demokrasi, neresi demokrasi degil anlamadim ben” diyerek, paketle adeta dalga geçti. Siyasetin uzun süre içindeki bazilarinin söyledigi gibi ben de pakete, “AKP’nin 2014 mart yerel seçim bildirgesinin özeti” diyorum.

Bir saatlik konusmanin tam 50 dakikasi, 11 yillik magdur ve magrur bir politikacinin, kendisini övdügü ve basta CHP, muhaliflerini nefret ve kin duygulariyla asagiladigi günlük konusmalarinin bir tekrariydi. Önemsenecek bir tek konu var, seçim sistemiyle ilgili üçlü öneri: Bir süre sonra görülecek ki, Basbakan bugünkü sistemden asla vazgeçmek niyetinde degil. Çünkü diger ikisi, yani dar bölge seçim önerileri, birakiniz temsilde adaleti saglamayi, bir anlamda baraji yüzde 50’ye yükselterek, iki büyük partinin disindakileri tasfiye ediyor. 550 seçim bölgesinin her birinden çikacak olan tek milletvekili, bölgeye göre ilk iki partiden birinden olacaktir. Örnegin, son seçim sonuçlarina göre bakarsak, Türkiye düzeyinde AKP’nin, bugünkünden daha çok sayida, CHP’nin deniz kenari illerdeki birinci oldugu seçim bölgelerinden, toplamda daha az milletvekili, BDP’nin bölgesinde bugünkü dolayinda ve MHP’nin ise yok denecek kadar az sayida milletvekili çikaracagi hesaplanabilir. O nedenle, bu öneriler, demokratiklesmeyle bir ilgisi olmadigi gibi nispî seçim sisteminin baraja ragmen bu gün sagladigi temsil hakkini da
ortadan kaldirmaktadir.

Ben asil, Basbakan’in konusmasindaki, vefadan yoksunlugun ve inkârin üzerinde durmak istiyorum. Basbakan Erdogan, açiklamasinin girisine uzun bir tesekkür listesi koymus. Bir yerinde, “Gazi Mustafa Kemal'den, bir demokrasi sehidi olarak gönüllerimizde silinmez yer edinen merhum Adnan Menderes'e, degisim sevdalisi merhum Turgut Özal'dan, bütün
bir ömrünü Türkiye'nin özgürlesmesine adamis merhum Erbakan'a” minnettarligini ifade ediyor. Bu bir cümle, sahibinin ülkesinin son 90 yillik tarihini nasil(!) okudugunu, zirveye de çiksa kisinin, bilinçaltindaki kosullandirma ve saplantilarindan kurtulmakta ne denli zorlandigini gösteriyor.

R. T. Erdogan bütün dünyanin yanip kül oldugu, atom bombasinin ilk kez atildigi, 50 milyon insanin canini yitirdigi II. Dünya Savasi Sonrasi 1954 yilinda dogdu. Tam merkezinde yer alan Türkiye Cumhuriyeti, bir tek yurttasini topraga vermeden, o savastan çikabilen tek ülkedir.

Türkiye 1950’de, Ismet Inönü’nün “en büyük eserimdir” dedigi çok partili serbest seçimde, demokrasinin kapisini açti. R. T. Erdogan’in tesekkür ettigi Adnan Menderes, CHP içindeki Kuvayi Milliyeci Celal Bayar’in önderliginde kurulan Demokrat Parti’nin (DP) basbakanidir. 27 Mayis 1960 darbesinden bir buçuk yil sonra 1961 ekiminde yeniden demokrasiye dönüste, Ismet Inönü’nün, askerler üzerindeki, “bir an önce seçime gidilmelidir” baskisinin büyük payi oldugunu kimse yadsiyamaz.

Süleyman Demirel, 1964’te Menderes’in “Su Isleri Müdürü” sifatiyla DP’nin yerine kurulan Adalet Partisi’nin Genel Baskani oldu. 1965’te yüzde 58 oy alarak Basbakan oldugunda Türkiye uluslararasi ölçülere göre geri kalmis ve altyapisi bakimindan, yolsuz, susuz ve elektriksiz bir
ülkeydi. Türkiye’nin, bugün G-20’lerin arasina girebilmesini saglayan, enerji, sulama, agir sanayi ve diger stratejik sektörlerdeki yatirimlarin denebilir ki, hemen tamaminda Süleyman Demirel’in imzasi vardir.

Turgut Özal’in, Devlet Planlama Teskilati’ndayken, özel sektörü bu günkü düzeye getiren “tesvik uygulama programi” ve 1979’da Basbakanlik Müstesariyken alinan “24 Ocak Kararlari” Basbakan olarak Demirel’in, büyük risk ve sorumluluk yüklendigi uygulamalardir. Yani Özal’in övülmesine neden olan her seyin asil sahibi, Demirel’dir.

Erbakan Hoca’ya gelince; CHP Genel Baskani Bülent Ecevit 1973 seçimlerini kazandiginda iç politika,12 Mart darbesinin gölgesi altindaydi. Yani askeri vesayet Ankara’da bütün agirligiyla hüküm sürüyordu. Deniz Baykal’in, “Bir buçuk yil önce sakincali diyenler, simdi karsisinda topuk vurup selam duruyorlar” dedigi Ecevit, 1974 koalisyon hükümetini, baska hiçbir partiye bakmadan, Milli Selamet Partisi’yle kurdu. Necmettin Erbakan’in milli görüs siyaseti öylece, halkla ve sandikla tanistigi daha ilk yilinda, bugünlere ulasan yolunun kapisini önünde açik buldu. O tarihlerde, R. T. Erdogan Kasimpasa’da Hoca’nin
gençlik kollari olan “Akincilarla”, duvarlara pankart asmak için kosturuyordu. Ülkenin barisi, demokrasisi, insan haklari ve hukukun üstünlügü söz konusu oldugunda, Türkiye’ye en büyük kötülügü 12 Eylül darbecileri yapmistir. Iktidardaki Süleyman Demirel’i, ana muhalefet lideri Bülent Ecevit’i hapse attilar. Demokrasinin temellerini atan cumhuriyetin iki köklü partisi, AP ve CHP’yi kapattilar.

Bu kadari yeter.

Simdi diyeceksiniz ki, Basbakan R. T. Erdogan’in 30 Eylül 2013 günü, büyük bir gurur ve övünçle sundugu demokratiklesme paketiyle bu anlattiklarinin ne ilgisi var. Yok mu dersiniz?

Tarih: 28.10.2013 15:59:28

Okunma : 570

Kategori : Vatan Gazetesi

yorum oku/yaz - Yazdır