Cevikce / Haber ayrıntısı

“...erisilmez gücün yalnizligina batti!”

Gezi olaylarinda açiga çikti ki, Erbakan Hoca’nin elinden milli görüs teskilatini alip AKP’yi birlikte kuran ilk besten son ikisi de, genel baskan yaptiklari R. T. Erdogan’dan koptular.
 















Animsayalim: Önce 2007 seçimine giderken Abdüllatif Sener, ‘özellestirmelerde yakinlarin kayirilmasina’ karsi çiktigi için dislandi ve savruldu gitti. Arkasindan Mehmet Ali Sahin önemsizlestirildi ve kenara itildi. Denebilir ki, “onlar zaten R. T. Erdogan için, diger ikisi kadar önemli ve degerli degillerdi”. Demokrasi onun için amaç degil araç iken, asil hedefine varis yolunda, birlikte ‘kan kusup kizilcik surubu içtim dedigi’ Abdullah Gül ve Bülent Arinç’a çok ihtiyaci vardi. Vesayeti askerden kendi eline alip, yargiyi sindirdiginde, artik hedefine tek basina yürüyebilirdi! Sirada Suriye ve Misir basta, dis politikada ayak bagi gördügü Cumhurbaskani Gül vardi. Gezi olaylarinda, “demokrasi sadece sandik degildir” dediginde, Abdullah kardesi, zaten yok sayilmayi hak etmisti! Ugrunda seller gibi gözyasi döken Bülent Arinç’in, ‘Gezinin çapulculariyla’ görüsmesi suyunu isitti. Derken, Adana Valisi (kalasçi), kizli-erkekli ögrenci evleri ve arkasindan gelen dershaneler çikisi, Arinç’in da defterini dürdü.

Bunlari yazarken aklima, Kolombiyali yazar Gabriel Garcia Marquez’in, 1982’de yazdigi “Yüzyillik Yalnizlik” romanindan bir bölüm geldi. Birlikte dikkatle okuyalim:

* * *

“Albay Aureliano Buendia, öfkelendigini hiç belli etmedi ama öfkesi ancak muhafizlari evi yagmalayip bir kül yigini haline getirdikten sonra yatisti. Albay Marquez ‘yüregini kolla, Aureliano,’ dedi, ‘ölmeden çürüyorsun’. Albay Aureliano Buendia, o günlerde, ileri gelen asi komutanlari ikinci kez toplantiya çagirdi. Bu toplantida her çesit insan vardi; ülkücüler, gözünü hirs bürüyenler, serüven arayanlar, toplumla bagdasamayanlar, adi suçlular bile geldi. Diger yargilarindaki ayrimlar yüzünden bir iç patlamanin esigine sürüklenen bu her boyadan boyali toplulukta, bir tek otorite sivriliyordu; General Teofilo Vargas. General, Tanri’nin kendisine ödevler verdigini çevresindekilere yutturan, düzenbaz, saf kan bir Kizilderili idi. Albay Aureliano Buendia, subaylarina ‘Gözümüzü üzerinden eksik etmememiz gereken vahsi bir hayvan bu,’ dedi. Bunun üzerine her zaman çekingenligi ile taninan genç bir yüzbasi ürke, ürke parmagini kaldirdi. ‘Kolayi var, albayim,’ dedi. ‘Bu adami öldürelim.’

Albay Aureliano Buendia, önerinin sogukluguna sasirmadi da, bir saniye farkla kendisinden önce davranmis olmasina içerledi. ‘Böyle bir emir vermemi beklemeyin’ dedi. Dogrusu istenirse, böyle bir emir de vermedi. Ne var ki, iki hafta sonra pusuya düsen General Teofilo Vargas kamis baltalariyla paramparça edildi ve Albay Aureliano Bendia baskomutanligi üstlendi. Bütün asi komutanlarin kendisini baskomutan olarak tanidigi gece, Albay Aureliano Buendia uykusundan korkuyla firladi, bir battaniye istedi. Bu üsüme yüzünden birkaç ay uyuyamadi; sonra üsüme aliskanlik haline geldi. Iktidar sarhoslugu, tedirginlik dalgalariyla dagilmaya basladi. Aureliano, belki üsümesine iyi gelir diye, General Teofilo Vargas’in öldürülmesini öneren genç subayi kursuna dizdirtti. Aureliano’nun emirleri, daha agzindan çikmadan, kendisinin göze alamayacagi asiriliklara vardiriliyordu. Albay Aureliano Buendia, erisilmez gücün yalnizligina batti...”

Tarih: 25.11.2013 05:53:19

Okunma : 621

Kategori : Vatan Gazetesi

yorum oku/yaz - Yazdır