Cevikce / Haber ayrıntısı
Yalan Gerçegin Önünde |
Önceleri de öyleydi ama özellikle, ISID'in son tirmanisindan bu yana, "BIRISININ" her aksam inatla yineledigi "ezberini" dinlerken, aklimdan hep, Nobel edebiyat ödüllü Elfriede Jelinek'in "yalan gerçegin önünde" deyisi geçiyor. |
|
Üstelik "yalan", seçilmislerle yönetilen hiç bir ülkede, benim ülkemdeki kadar, lider geçinen politikacinin agzinda sakiz olmamisti. "Eger bir yalani yeterince uzun, yeterince gürültülü ve yeterince sik söylerseniz, insanlar inanir-Adolf Hitler". Führer, bu sözü söylerken, kitlelerin ezelden beri içinden atamadigi en büyük günahini sinsice görmüstü: Aci gerçek o ki; kitle psikolojisi, kan ve can alan acilar karsisinda çogu zaman, hukuk disi uygulamalari ve hatta devlet adina siddet kullanimini alkislamistir. Oy hesabi yapan çirkin politikaci da, kitlenin bu heyecanini ve duyarliligini hep kullanmistir. Bu yola giren politikacinin en büyük silahi da "yalandir". Çünkü yazarin dedigi gibi, yalan hep gerçegin önündedir. Dünyanin her yerinde geçmiste ve bugün yasanan din, mezhep ve etnik çatismalar ayni niteliktedir ve sonuçta siddet içerir. Ingiltere'de IRA'nin siddete yönelmesinin gerekçesi dinseldir. Ispanya'da ETA'ninki ise etnik ayriliktir. Uluslar arasi boyuta çikan El Kaide, sözde Islami Cihat adina din kardeslerinin canini almaya devam ediyor. ISID, onun içimize kadar giren uzantisidir. Politikacinin oy kaygisiyla yalana kapilmasi, toplumu her zaman geri götürmüstür. Tarihte örnekleri görüldügü gibi, bu tutum kitlesel bir yanki buldugunda, en demokrat ülkeleri bile etkisi altina alabilmistir. Milliyetçi sosyalist Hitler ile fasist Mussolini'nin dünya'yi kana bulayan ve milyonlarca insan canina mal olan politikalarina Alman ve Italyan halklari coskuyla güç vermistir. 1950'lerde ABD'deki McCarthizm'in soykirim bayragini, milyonlar siritarak omuzlamistir. Kitlelerin bu psiko-sosyal yapisini, bir anlamda ortak kitle ruhunu irdeleyen bilimsel arastirmalar; halklarin din, mezhep ve etnik duygusalliklarinin, çogu zaman önüne geçilmez birikimlere ulastigini göstermistir. Türkiye'nin içinde ve sinir komsularinda halen hüküm süren bu gerçek, 1. Dünya Savasi'ndan bu yana, Bölge'de hesabi olan dis güçlerin kullanimina açik olmustur. Öte yandan, terörü tirmandiranlarin ve kökenlerini ayrilikçi amaçlari için öne çikaran politikacilarin, kiskirtici söz ve eylemleriyle halki ayrismaya götürmek istedigi de çok açiktir. Oysa dünyanin neresinde din, mezhep ve etnik ayrilikçi çatisma gerçeklesmis ve varsa, onun karsisinda olmasi gereken devletin ve toplumun durusu; insani, ahlâki ve hukuk içinde kalmak olmaliydi! Anadolu'nun bin yillik tarihi, her türlü ayrilikçi savasin içinden geliyor. Öyle olmasina karsin 21.yüz yilin basina dek, Türkiye Cumhuriyetini yönetenler, cumhuriyetin "Yurtta ve Dünyada baris" politikasindan asla ödün vermediler. Devleti yönetenler, halki "siddetin kitle ruhuna" asla teslim etmediler. Demokrasimiz ve kalkinmamizda payi yadsinamaz olan Süleyman Demirel, Cumhurbaskani oldugunda ancak kavradigi bir gerçegi, Islamköy'de, vefatinda gömülecegi, adina yapilan anit müzeyi açarken söylüyor: "Atatürk bizim her seyimizdir. Onu unuttugumuzda her seyi kaybederiz". Bu sözün muhatabinin, R.T.E oldugundan hiç kimsenin süphesi olmasin! |
Tarih: 27.10.2014 12:27:13 |
Okunma : 552 |
Kategori : BiGazete |