Cevikce / Haber ayrıntısı
Politikaci(!) ve Politika |
"Inanilirlik ve güvenirlilik" üzerine yapilan anketlerin siralamasinda, "politikaci(!)", hep alt siradadir. |
|
Halkin indinde, gelip- geçen istisnalar disinda, "tüm politikacilar, bencil ve kötüdür". Oysa çogunlukla, gerçek böyle degildir. Evet, son yillarda, hükümet gücünü kullanarak usulsüzlük, yolsuzluk, haksizlik, yaptiklariyla suçlanan politikaci sayisinda artis var. Ancak, dogru, dürüst ve namuslu görev yapan muhalefetteki çogunlugun hakkini da vermek gerekir. Herkes gibi, disardan olumsuz düsüncelere sahip olan bir kisi olarak politikaciyla, 1973'de ilk milletvekili seçildigimde tanistim. O günden beri, bakanlik, genel baskan yardimciligi, parti mahalle delegeligi dahil, her düzeyde görev yapmis bir yurttas olarak, "politikaciyi" ve zaman içindeki degisim ve gelisim çizgisini yakindan, içinden görenlerdenim: Önce söylemek zorundayim, sonuçlari açisindan, 12 Eylül 1980 basta, militarist darbelerin ve müdahalelerin yarattigi zararlarin en basinda, partileri kapatmalari ve politik kadrolari yasaklamalari ya da etkisizlestirmeleri gelir. Bu gün yasanan ulusal birligi, bütünlügü ve barisi tehdit eden sorunlarin kaynagi o kirilmalara dayanir. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve Demokrat Partinin devami olan Adalet Partisi (AP) gibi, laik demokratik cumhuriyetle özdes iki partinin kapatilmasiyla, halkin, devletle arasinda olusmus, en uzak köylere kadar uzanan kilcal damarlar koptu. Anayasal kisitlamalarla, sil bastan olagan yasama geçildiginde, özellikle gençler ve sendikalar basta olmak üzere, sivil tolum örgütlerinin, bilim ve arastirma kuruluslarinin politikadan dislandigi bir ortamda kurulan yeni partiler, ilk seçimde var ve kalici olmak için çareyi, alt kimlikler çevresinde toplanan bir taban oyu olusturmakta aradilar. Partiler arasi bu rekabet ülkeyi, etnik kökene, bölgesel hesaplara ve din, mezhep esasina, (yani alt kimliklere dayali) siyasal ayrismaya götürdü. Oysa özellikle 12 Eylül darbesi öncesi, iki önder parti, CHP ve AP'de, degil, etnik ya da din/mezhep temelinde politika yapmak, etnik ya da mezhepsel kimligini belli etmek bile büyük yanlis ve ayip hatta aforoz edilme nedeni sayilirdi. Politikada öne çikmak isteyenler, hemserilik baglari, irk ve mezhep kimliklerinden güç almak yerine, birikim, yetenek ve kisiliklerine dayanirlardi. 1961 Anayasasi'nin, demokratiklesme ve sosyal adalet içinde kalkinma açisindan siyasal yasamimiza katkilari yadsinamaz. Ne var ki, 27 Mayis ta baslayan ve 12 Mart 1971'de, 12 Eylül 1980'de ve 28 Subat 1997'de tekrar eden, "sorumluluk bilinci yüksek ve birikimli politik kadrolarin tasfiyesi", halkin ve ülkenin yararlari açisindan, olumsuz olmustur. Daha geriye gitmeye gerek yok, bu gün karsi karsiya kalinan politik manzara bu durumu belgelemektedir: Imrali'nin güdümünde politika yapan, Halklarin Demokratik Partisi (HDP), 12 Eylül darbesinin bir ürünüdür denebilir. 28 Subat 1997 dolayli darbesi REFAH Partisini kapatmasa ve Genel Baskan Necmettin Erbakan ve partinin üst yönetim kadrosu tasfiye edilmese, ne Adalet ve Kalkinma Partisi (AKP) olur, ne de Recep Tayyip Erdogan Cumhurbaskani olabilirdi! Ben buradan darbeler yüzünden sadece politikaci degil, politika konusunda da, seçmende içsellesen bir olumsuzluga geçmek istiyorum. 1980'lerin sonunda, komünizmin Moskova'da çöküsüyle, dünyada esen bireycilik rüzgârinin, ülkemizde de 1990'larin basindan bu yana, yeni kusaklari etkisi altina aldigini görüyoruz. Artik son çeyrek yüzyilda, ilkeli ve toplumsal amaçlari hedefleyen siyasal rekabetin yerini, seçmenin kisa dönemli ekonomik beklentilerini istismar eden, liderler arasi bir yaris almis durumda. Böyle olunca da, son iki seçimde yasandigi gibi, gerçekleri saptiran ve hükümet gücüyle yönlendirilen propaganda sonucu, seçmenin kafasi tam anlamiyla karisti. O hale geldi ki, sindirilmis medya, yargi ve kamusal kurumlarin içinde bile, hak, hukuk, tarafsizlik ve sorumluluk kalmadi! Dolaysiyla, halkin bilinç ve akil dünyasinin üzerine çöken bu kara bulut, ahlak, adalet ve vicdan duygularini bile soldurdu. O kadar ki, yalin ve çiplak bir suçun karsisinda, arkasini dönüp, "çalsin da, is(!) yapsin" anlayisi, yari kitleyi sarmis durumda. Benim kusagimin, bu manzara karsisinda içine düstügü karamsarligi anliyorum. Ancak, inandigim bir gerçek var, toplumsal olaylar hep ileriye dogru akar gider. Ne denli "usta" olursa olsun hiçbir politikaci(!), "yeni" diye, diye ülkesini, sürekli geri götüremez. Sonunda yenik düsmeye mahkûmdur. Varlik nedeni "darbe" olan politikacinin, oynadigi "magdur rolüne", er ya da geç yine bu halk son verecektir. Okumasini bilenlerin, Osmanli'ya gitmesine gerek yok, son yarim yüz yilin, Balkanlar'ina, Orta Dogu'suna ve Avrasya'sina bakmalari yeter. |
Tarih: 29.12.2014 17:52:15 |
Okunma : 515 |
Kategori : BiGazete |