Yazdırma tarihi : 16.01.2025

12 EYLÜL’ün 40. Yılına Girerken

Tarih: 12.09.2019 11:38:43


Bu gün yaşanan siyasal ve hukukî sorunların temelinde 12 Eylül 1980 darbesi yatar.
 


Darbenin başındaki asker ve onlara destek olan sivil kadro, bilinçli bir şekilde, ülkenin laik demokratik cumhuriyet yolundan dönüşüne neden oldular. Bu kadronun, bir anlamda suç niteliğindeki en büyük yanlışı (kötülüğü) ise, Adalet Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi gibi demokratik cumhuriyetle özdeş iki partinin kapatmaları oldu. Bu iki parti de en ücra köylere dek uzanan kılcal damarlar gibiydi. 12 Eylül darbesi, ülkenin bu hayati damarlarını kesti. CHP ile AP, tüzük ve programlarıyla, laik demokratik cumhuriyet ilkelerine bağlı ve anayasanın öngördüğü insan haklarına sadık, hukukun üstünlüğünü benimsemiş ve yurdun en küçük köyünde de örgütlenmiş iki partiydi. 1983’ten sonra kurulan hemen bütün partiler ise, ilk seçimde var olabilmek için çareyi öncelikle alt kimlikler çevresinde gelişen bir taban oyu oluşturmakta aradı. Bu politik var olma savaşı, ülkeye etnik kökene, bölgesel hesaplara ve din, mezhep esasına, (yani alt kimliklere dayalı) siyasal ayrışmayı getirdi.
Oysa 12 Eylül öncesinde, -özellikle CHP’de, değil etnik ya da, din/mezhep temelinde politika yapmak, etnik ya da mezhepsel kimliğini belli etmek bile büyük ayıp, hatta aforoz edilme nedeni sayılırdı. Politikada öne çıkmak isteyen siyasetçiler, hemşerilik bağları, etnik ya da mezhepsel kimliklerinden güç almak yerine, DİSK gibi, TÖBDER gibi, KÖY-KOP gibi, meslek odaları gibi, demokratik kitle örgütlerinin desteğini almaya özen gösterirdi. 12 Eylül sonrası gelişmelerse emekleyen demokrasimizin erginleşme yolunu neredeyse kapattı. 12 Eylül’e kadar, Şemdinli’den Enez’e, Posof’tan Datça’ya Türkiye’nin her karışında umut olan CHP’nin belli bölgelere sıkışmış olması ve Doğu-Güneydoğu’da neredeyse yok gözükmesi demokrasimizin en ciddi sorunlarından birini oluşturdu.
Devletin demokratikleşmesi için öncelikli yapısal değişimlerin başında partiler ve seçim yasaları gelir. 1980 darbesi öncesi uygulanan partiler yasası her şeyden önce parti içi demokrasiyi yaşama geçirmeyi içeriyordu. Seçim sistemi ise, baraj olmadığı için temsilde adaleti sağlıyor ve parlamentoda partiler aldığı oya bağlı olarak milletvekili sayısına sahip oluyordu. 12 Eylül’ün koyduğu seçim ve partiler yasası ile partilerde lider sultası mutlak hâkim duruma geldi. Üstelik yüzde on barajı sayesinde AKP ilk seçiminde aldığı üçte bir oyu daha da artırarak 2016’da Bahçeli’nin desteği ile anayasayı değiştirdi ve sonra da muhalefeti yok sayan bir tek parti anlayışına dönüşü. Bu gün her alanda yaşanan bunalımların altında, ”Tek Adama bağlı (yandaş) ve partizan kadrolar” egemenliği yatmaktadır. Buraya geliş, 12 Eylül 1980’de “sorumluluk bilinci yüksek ve birikimli politik kadroların tasfiyesi”, ile başlamış ve tırmanmıştır.
Toplum bilimine göre, “dilin” yüz yıldır yaşanan etnik savaş ve çatışmaların en belirleyici etmeni olduğu gerçeğini kimse yadsıyamaz: “Anadilini konuşmayan toplumlar, özgür olamazlar.” İşte, PKK’nın, bölge halkının özellikle genç kuşağında güçlenmesinin, en önemli nedeni bu gerçektir. 12 Eylül Darbecileri, anayasaya bile soktukları anadil (Kürtçe) yasağı ile bu değirmene bolca su taşıdılar. Özal ile Demirel, Kürt Sorununu kabullendiklerinde yasal yasak hala sürüyordu. 2007 seçimine kadar, biraz da AB uyum süreci dolaysıyla, istemeyerek de olsa AKP hükümetleri, anadil başta kültürel haklar konusunda bazı adımlar attı. Ancak, zamansız, plansız ve sadece oy hesabına dönük başlattıkları “çözüm sürecini” buzdolabına kaldırarak, yangının alevlenmesine sebep oldular.
Bu gün küresel sermayenin baskısı altındaki “pahalılık ve işsizlik” ekonomisinin temelleri de 12 Eylül ile başlayan ekonomi politikasına dayanır; 12 Eylül 1980 darbesi ile enflasyonun girdabına düşmüş olan ekonomi, liberal kapitalist sistem uzmanı ve AKP’nin milli görüş çizgisindeki teknokratı Turgut Özal’a teslim edildi. 1983 seçimleriyle de Özal'ın komutasında 10 yıl sürecek küreselleşen kapitalist ekonomi dönemi başladı. Bu dönem, halkın oyundan güç alan ve zengini daha da zenginleştiren popülist merkez sağ ekonomik politikaların yerleştiği bir süreçtir. Özelleştirme, sendikasızlaştırma ve sanayinin uluslararası sermayeye devri politikası, bu döneme “küreselleşme” adı altında damgasını vurdu.
39 yıl (40. Yıla girdik) geçti. Ben, 12 Eylül Darbesinde, laik demokratik cumhuriyetin Büyük Meclisinde, Mustafa Kemal’in laik demokratik cumhuriyeti ilan ettiği müze kent Amasya’nın seçtiği bir milletvekili idim. Bunları yazarken, artık nüfusumuzun büyük çoğunluğu durumuna gelen genç seçmen kuşağının bu güne bakışını, yorumlarını biraz olsun etkileyebilir miyim umudundayım, AMMA!




Haber NO: 1187

Kategori: BiGazete