“iki ittifaklı” yasal oy pusulasına dayalı baskın, erken ya da zamanında yapılacak seçimde yüzde 50+1 alamayacağını herkesten önce gördüğünü söyledik. Önceki haftalarda da, bu seçim sistemini değiştiremeyeceğini anladığı için AK Sarayın öncelikli hesabının, CHP-İYİ Parti-SP 3’lü millet ittifakının, Ali Babacan’ın kuracağı parti ile 4’lüye ve belki seçime girebilirse HDP* ile 5’liye yükselmesini önlemek, olduğunu irdeledim. Cumhuriyet’ten Emine Kaplan’ın giden haftaki şu haberi bu tahmini belgeliyor; “Erdoğan’ın 30 Ağustos resepsiyonunda İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener ile yakınlaşmasına dikkat çeken AKP kurmayları, -MHP lideri Bahçeli halinden oldukça memnun, çünkü AKP’den geçişler olduğu için oyu artıyor. Ama İYİ Parti ile kurulacak bir ittifakta yüzde 50+1’e ulaşmak daha garanti gibi duruyor. Hem MHP’ye giden oylar geri gelir hem de Cumhurbaşkanlığı seçiminde İYİ Parti’den MHP’ye göre daha fazla oy alınır- görüşünü dile getiriyor”. Bu haberde sözü edilen AKP Kurmaylarının, gerçekte AK Saray (R.T. Erdoğan) olduğunda hiç şüphe yok. Yerel seçim yenilgisinden bu yana Partili Cumhurbaşkanı kendini, Birleşmiş Milletlerde yaptığı konuşmadaki gibi ABD ve İsrail başta olmak üzere, dışa dönük -güçlü, onurlu, milliyetçi-! bir göreve adamış gözükse de, uykusunda bile asıl gündeminin, AKP’deki dağılmayı durdurmak ve millet ittifakını dağıtmak olduğu yadsınamaz bir gerçek.
Hatta 23 Haziran seçimi öncesi doğrudan Partili Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüştükten sonra İmralı’ya giden Zat’ın** son açıkladığı gibi AK Saray’ın niyetinin, İstanbul yerel seçiminden daha ileri, yani “çözüm süreci dosyasını” yeniden açmak olduğu anlaşılıyor. Böylece, HDP ile başarılamayan Kürt kökenli seçmenlerin kapısı, İmralı ile bir kez daha açılmak isteniyor.
Bu kapının açılması ve bir yol haritası, MHP ile yani cumhur ittifakı ile olmayacağı için de, Bahçeli’nin yerine İYİ Partiyi ikame etmek (koymak) gerekiyor. Genel Başkan Akşener’in uzun bir süredir bu formüle dönük işaretler verdiği görülüyor (seziliyor). Ancak onun da olabilmesi (koşulu), Ak Sarayın Partili Başkanlık sisteminden geri adım atmasına bağlı. Son günlerde konuşulan Binalı Yıldırım’ın, parlamento ve partilerle ilişkili Cumhurbaşkanı Yardımcılığına getirileceği konusu, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile İYİ Parti Genel Başkanı Akşener arasındaki suyun ısındığına işaret ediyor.
AK Sarayın attığı bu adımlara karşılık, Ana Muhalefetin (özellikle CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun) acil gündemi, millet ittifakının dağılmasını önlemek olmalıdır. Beraberinde, öncü partisi olduğu ittifakın kapısını diğer muhalif partilere açık tutacak bir strateji izlenmelidir. Bu konuda, Siyaset ve Devlet Adamı olarak K. Kılıçdaroğlu’nun, Adalet Yürüyüşünden bu yana sergilediği ve son yerel seçimde daha da pekişen liderlik tarzıyla, Partili Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan’ın karşısında, çok daha güçlü olduğuna, ben inananlardanım.
(*) Kayyum girişimi ve süreceği söylentisi gösterdi ki, AK Saray HDP’nin gelecek seçimlere, parti olarak girmesinin yollarını tıkamak istiyor. (**) Dr. Ali Kemal Özcan, Tunceli Üniversitesinde öğretim görevlisidir. Uzun yıllardır gerekli görüldüğünde(!), hükümet adına MİT’in bilgisi ve isteğiyle Abdullah Öcalan’la görüştüğünü, açıklamıştır.
|