Başlar ayak, ayaklar baş olmuş. Gerçekle yalanı, doğruyla yanlışı ayırt edebilene aşk olsun. Doğruları söyleyenin dokuz köyden kovulması yetmedi, onuncu köyde, demir kapı arkasına kapatılacağı günler yakın. Ben de, 60 yıl sonra o denli korkmuş(!) olacağım ki, artık, yurttaşın aş-iş gibi yaşamsal gündemiyle ilgili yazmaktan kaçınacağım. Daha genel, “suya-sabuna dokunmayan”, bu günkü gibi yazmayı deneyeceğim. … “İnsanlara ‘BIZ’ demeyi öğretmek gerek; ‘BEN’ demeyi nasıl olsa herkes doğuştan biliyor” (Eski bir atasözü). Bu atasözünden, bir avuç Küresel Sermayenin dünyaya niye egemen olduğu, daha iyi anlaşılıyor. Kapitalizmin özünde ‘Bireycilik’ yani ‘ben’ gerçeğinin yattığı bilinir. Kapitalizmin isim babası olan Adam Smith, ‘Ulusların Zenginliği’ kitabını 1776’da yazdı. Smith, zenginliğinin kaynağında bireyin kazanma içgüdüsünün belirleyici itki olduğunu söyler. Daha sade bir dille, “bireyin Kâr hırsı ne kadar güçlü olursa, bireylerden oluşan nüfusun (toplumun) da zenginliği o kadar artar” ilkesi, bilimsel kapitalizmin dayanağıdır. Adam Smith’ten yaklaşık yüz yıl sonra Karl Marx, bireyin kâr hırsı ile toplumun zenginleşmesi yerine, sermaye sahibi birkaç kişinin zenginleştiğini ve bu süreçte üretimin asıl sahibi olan isçilerin (emekçilerin) sömürüldüğünü söyledi. Bu yüzden ünlü kitabının adını ‘Kapital’ koyan Marx, katma değeri (artı geliri) yaratan isçilerin ayaklanarak patronların elinden fabrikalarını alacaklarını ve üretim araçlarının tümünü ‘bireyin malı’ olmaktan çıkarıp ‘toplumun malı’ yapacakları, savını ileri sürdü. Son yüz elli yılda kıtalar boyutunda savaşlara ve milyonların ölümüne neden olan, o uğurda çok kan akıtan insanlığın ‘temel çelişkisi’ işte bu ‘Birey mi? Toplum mu?’ kavgasından doğdu ve yayılarak sürüyor. Ancak, şimdilik dünyanın genel fotoğrafı bireycilerin (Kapitalizmin) göreceli üste çıktığını gösteriyor gibi. Bu fotoğrafın kalıcı bir gerçek mi, yoksa fotomontaj mı olduğunu zaman gösterecek. Savaşların yerini terörün alması bence bu çelişkinin, güç dengesinin yoksullar aleyhine bozulmasından dolayı sekil değiştirdiğini gösteriyor. Yaratılan dünya gelirinin çok büyük payını eline geçiren küçük bir azınlık, öteki asıl büyük çoğunluğu acımasızca sömürmeyi sürdürüyor. Hızlı teknolojik gelişme de, bu farkı ve çelişkiyi çok daha artırdı. Çünkü küresel sermaye kendini korumaya almak için anında bilgilenme, önlem alma ve yok etme araç ve tekniklerini geliştirmeyi hızlandırdı. Bilinen gerçek, kaynağını küçük bir azınlığın sağladığı, bu gün erişilen teknolojik gelişmenin arkasında, insanî barışçıl amaçlardan önce ve önde, daha kıyıcı ve yıkıcı ve hızlı-etkin silah gücüne ulaşmak var. Bu durum son otuz yılda, görülür bir kısır döngüye dönüştü. Sonuçta, en zengin ülkelerin kendi içinde bile ‘gelir dağılımı’ olağanüstü bozuldu. Bugün Amerika’da nüfusun yüzde 5’i olan en zengin kesim, ulusal gelirin yüzde 50’sinden fazlasını alıyor. Dünya nüfusunun yüzde 25’inden çoğu yani 1,5 milyar insan günde 1,5 dolardan az bir gelirle yaşamaya çalışıyor. Yoksulluk sınırı ülkelere göre değişse de, ortalama kişi başına ayda 15-20 dolar olduğu gerçeği, durumun ‘korkunçluğunu’ belgeliyor. Terörün ‘radikal dinî temele’ oturmasının asil nedeni de, bence budur. Dinler, önce insanlar arasında var olan ‘açlık – tokluk’ dengesizliğini yok etmek için, yani ‘İlahî Adalet’ için halk olmuştur. “Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar” atasözünün yüz yıllardır bütün dillerde var olması, bu nedenle bir rastlantı değildir. Küreselleşmeye az zaman kala, yani 1980 öncesinde ‘BIZ’ demeyi öğrenen iki kuşak, Kapitalizmi nerede ise yenecekti. Moskova’nın Partizanları, değişimi ve yenileşmeyi kavrayamadıkları için, ‘BEN’ demeyi miras almış ‘teknolojik güçlere’ yenildiler. Ancak, onlar yenilmekle kalmadı ‘BIZ’ demeyi öğrenen iki kuşağı da beraberinde götürdüler. Bu gün herkes, teslim olmaya zorlandığı küresel sermayenin karşısında yeni bir yol arıyor. Bu yol bulunmadıkça, ‘terörün’ üstesinden gelinemez. Ama uzun tarihin öğrettiği odur ki; Er ya da geç BIZ diyen çoğunluk, BEN diyen azınlığı sonunda yener. Yeter ki (dileriz), bu yengi barışçı yollardan gelsin.
|