Yazdırma tarihi : 16.01.2025

HİLAFETE Gidiş

Tarih: 22.07.2020 19:06:04


Ayasofya’nın ibadete resmen açılmasından sonra, yandaş medyada
 


“sıra Halifelikte” müjdesi(!) dillendirilmeye başlandı. Aslında, tarikat çevrelerinde ve İslâmî Konferans adı altındaki toplantılarda iki yıldan beri aynı temenniler hatta kararlar alınıyordu. AKP’li bazı belediyelerin akçalı destek verdiği ve Diyanet İşler Başkanının da konuşmacı olarak katıldığı bir toplantıda, şeriata dayalı devletin anayasa taslağı tartışılmış ve AK Saraya tavsiye kararları alınmıştı.
Cumhuriyet gazetesi yazarlarından Mustafa K. Erdemol “Ayasofya ile ilgili karar, Osmanlı hukukunun Cumhuriyet hukukunun üstünde görüldüğünün bir örneğidir" saptamasını yapıyor ve “yarın Halifeliği de konuşabiliriz” diyerek, gündeminin yakın olduğunu haber veriyor.
AKP’li önemli isimlerin, “Yeni Osmanlıcılık” sevdasının aslında, Şeriata dayalı İslâmî devleti içerdiğini biliyoruz. Anlaşılıyor ki, o devlet Osmanlının yeni(!) devamı olacağı için “Yeni(!) Halifenin de 96 yıl önce kalktığı koltuğa (divana) artık oturmasının” hazırlıkları başlamış olmalı.
Nasıl mı olacak?
Türkiye Büyük Millet Meclisi, 3 Mart 1924 günü çıkardığı kanunla halifelik makamını kaldırdı. Bu karar ile 16. yüzyıldan itibaren Osmanlı padişahlarının taşıdığı, son Osmanlı padişahının ülkeyi terk etmesinden sonra TBMM tarafından Abdülmecid Efendi'ye verilmiş olan halifelik unvanı ortadan kalkmış oldu. Buraya dikkat, bu yasanın gerekçesinin birinci maddesinde, "halifeliğin hükûmet, Cumhuriyet, yani TBMM'nin anlam ve kavramı içinde zaten saklı olduğu" belirtilir.
1974’deki benim de içinde olduğum CHP-MSP Koalisyonundan itibaren fırsatı bulduklarında, milli görüş öncülerinin-önderlerinin, bu gerekçeye dayanarak şu yorumu yaptıklarının tanıklarındanım: “TBMM Hilafeti ilga etmedi, Abdülmecit Efendi’ye verdiği halifelik unvanını uhdesine aldı”. Yani onlara göre, TBMM uhdesindeki Hilafeti, alacağı çoğunluk kararıyla hakkı(!) olana her zaman verebilir.
Ben artık o aşamaya geldiklerini ve (Devlet Bahçeli sayesinde) sonuç alabileceklerini olası görenlere katılıyorum. Neden “ben artık” diyorum; Yukarıda anımsattım, siyasete eylemli başladığım ilk yıllarda Milli Görüşçülerin bu özlemlerini, tebessümle karşılar hayal bile edemeyeceklerini düşünür, hatta yakın bulduklarımın yüzüne de söylerdim.
CHP Genel Başkanının da, -demokratik anlayışı gereği olduğunu bildiğim için fikren katıldığım- desteği ile Siirt’ten milletvekili seçilip Başbakan olduğu günlerde, Kasımpaşa’dan mahalleden kapı komşusu olan Sivaslı ODTÜ’lü bir genç iş adamı S.K. randevulu ziyaretime geldi. “Haddi olmayarak, R.T. Erdoğan’la ilgili tanıtıcı bilgiler vermek için geldiğini” söyledi. Aynı yaş ve ortamda tanığı olduğu çocukluk, gençlik ve erginlik dönemlerine ait bilgiler verdi, izlenimlerini aktardı. Sonunda “özetle şunu söyleyebilirim, bence bilinçaltında iki hedefi var: Kârûn gibi zengin ve Halife olmak” diyerek gitti.
Milli Görüş kökenlileri çok iyi tanıdığımı sandığım için Genç İşadamı Dostun arkasından eskisi gibi yine, “hayal bile edemez…” dediğimi, gün gibi anımsıyorum. 2007 seçimi akşamı Balkon Konuşması yaptığı gecenin sabahı, S.K’dan “Kârûn gibi zengin ve Halife olmak yolunda vites büyüttüğünü görmenizi diliyorum” e-mailini aldım. Ben yine önemseyemedim, olası görmedim.
Ergenekon ve tırmanan, -bazılarının “karşı devrim” dediği- süreçte, S.K’nın bu olasılığın gerçekleşme evresine girdiğine dair uyarıları sıklaşarak sürdü. O’na göre son iki yıldan beri, “şeklen (resmen ve hukuken) olmasa da, artık yaşanan gerçek oldu”. 2019’un ikinci yarısından bu yana Dostum S.K. artık, uyarmayı bıraktı suçlayıcı iletiler yazıyor.
Elbette yüzüm kızarıyor. Ne var ki, kitlelere “CHP Değişimin Gücüdür” dedirtecek kurultay yapmak göreviyken, covid-19’u bahane ederek kap-kaç piknik kurultay yapan başta Genel Başkan, Parti üst Yönetiminin yüzünün “kıpkırmızı” olması gerekmez mi!


Haber NO: 1240

Kategori: BiGazete