Adı ve hukuki yapısı ne olursa olsun on yıldır, laik demokratik Türkiye Cumhuriyetinin iktidarında AKP, muhalefetinde de CHP var. Daha açıkçası ülkede fiilen, “cumhur ittifakı” ve “millet ittifakı” ayrışmasıyla iki partili bir politik yaşam sürüyor. Bizim(!) gibi de olsa demokratik ülkelerde artık seçmenin gözünde (seçeneklerinde), 1980 öncesi olduğu gibi partiler değil, liderlerin olduğu bir gerçek. Sağ-sol, muhafazakâr-liberal, merkez-ortanın solu vb. amaç-ilke-hedefler rekabetinin yerini liderler çekişmesi almış durumda. Bu günkü seçim ve partiler yasası geçerli oldukça halkın önünde ülke sorunlarını çözüm için değil, kişisel çekişmeyi sürdüren iki politikacı var olacak; Recep Tayyip Erdoğan-Kemal Kılıçdaroğlu. Şimdi bakalım, halkın (ülkenin) gerçek sorunları nedir? Sağlık; Salgın almış başını gidiyor. Vaka sayısı ve can kaybı önlenemez bir tırmanışta. İşsizlik (resmi rakam yüzde 13, gerçek tahminler ortalaması yüzde +25), enflasyon (resmi rakam yüzde 17, gerçek tahminler yüzde 30), gelir dağılımında uçurum derinleşti: (Türkiye İstatistik Kurumunun son gelir dağılımı araştırmasına göre, nüfusun en düşük gelir düzeyindeki ilk yüzde 20’sinin, milli gelirden aldığı pay yüzde 5’e düşmüş. En zenginler grubu yüzde 20’nin aldığı pay ise yüzde 45. Yani en yoksul yüzde 20 ile en zengin yüzde 20 arasındaki gelir farkı, artarak 9 kata çıkmış. Yine aynı araştırmanın verilerinden, nüfusun yüzde 20’si yoksulluk sınırında, yüzde 5 nüfus açlık sınırının altında). Salgından dolayı, orta ve alt gelir grubundaki çalışma ve geçinme koşulları sonucu, hane gelirleri tükenmiş. Borçla geçinmek zorunda kalan milyonlarca insan öz güvenini ve sağlığını yitirmiş, bunalma girmiş durumda. Hazine bomboş. Kısa vadeli dış borç bütün zamanların kat be kat üzerinde. Türk Lirasının sürekli düşüş eğiliminden ötürü ödemeler dengesi cari açığı çok artmış ve dış kaynak girişi kurumuş halde. Uzun süredir ülke çıkarları değil, duygusal gerekçelerle yürütülen dış politika, ülkeyi yalnız ve güvenilmez bir konumla karşı karşıya bırakmış. ABD ile Rusya’yı ve hem de Sünni Arap dünyasını ayni zamanda idare etmenin sonucunda, ülkenin dış ilişkileri çıkmaza girmiş durumda. Kişisel güçlü lider olmak içgüdüsü ile dış politika içerde imaj yaratma sevdasıyla kullanıldığını sıradan yurttaşların bile artık görüp anladığını kimse yadsıyamaz. Gerçek ve çözüm bekleyen sorunlar (konular) bunlar iken, iktidarla muhalefet (R.T. Erdoğan’la K. Kılıçdaroğlu) arasında, çoğu seçmende algı yaratma amaçlı yapay gündemler ne zaman bitecek te, yapıcı ve inandırıcı çözümler ülkenin gündemine gelecek! Demokrasilerde, ülke bu duruma geldiğinde, bilinen ve geçerli yol “seçimdir”. 1960 öncesi tırmanan bunalımda “seçim yapılsaydı 27 Mayıs 1960 darbesi olmazdı” savları, siyasal çevrelerde tartışma ve hatta bilimsel araştırmaların konusu olmuştur. 12 Mart 1971 ara dönemden 1973 seçimi sayesinde demokratik yaşama dönülmüştür. 12 Eylül 1980 darbesinin etkisi 1987 seçimine kadar uzun sürdüğü için yerleşen olumsuz antidemokratik sonuçları bu gün dahi gündemdedir. 2000 Krizinden çıkışın yolunu 2002 erken seçimi açmıştır. Uzunca bir süredir yaşanan ve yukarıdaki çıkmazdan kurtuluş için muhalefet aylardır erken seçim için söz birliği etmiş gözüküyor. Ancak, AKP (Partili Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan) ve cumhur ortağı MHP (Devlet Bahçeli) iktidarı yitireceklerini gördükleri için -asla ve kata- oralı değiller. Bir yıldır, önce MHP Genel Başkanı Bahçeli sonra da AKP Genel Başkanı Erdoğan, anayasa, partiler ve seçim yasalarını kendilerini iktidarda tutacak şekilde değiştirmek için çalışıyorlar. Anlaşılan değişiklik önerileri (çalışmaları) İkisini de garantiye almadı ki, 2023’e kadar zaman kazanma çabasındalar. Açıkça yazmak istemediğim halde demokrasimizin geleceği açısından bir korkuma işaret etmek istiyorum; Son ABD’de olduğu gibi, gelişmiş demokrasilerde seçimler bilgisayar ortamında yapılabiliyor. Bizim gibi bir ülkede daha uzun süre bu uygulama olanaksız. Olası bir seçimde, 60 milyon seçmenin ayni gün ve topluca sandık başına gitmesi, oyunu gizli ve özgürce kullanması ve açık sayımla sonucun alınması olası değil. Üstüne üstlük kısmi, eksik ve deneme-yanılma ile alınan önlemlerle Cocid-19 salgınının en az iki yıl daha süreceği ve olağan yaşama dönme olasılığının olmadığı görülüyor. Salgının hızlı yayılışına karşın sorumluların soğukkanlılığını ve duyarsızlığını gördükçe, şeytan “acaba seçim ertelemesine gerekçe hazırlığı mı” kuşkusunu, aklıma getirmiyor değil. (*) Hengâme: Patırtı, gürültü, kavga,(TDK) (**) Meçhul: Bilinmeyen, bilinmedik, anlaşılmaz, (TDK)
|