19 Mayıs Çarşamba günü, Atatürk’ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı idi. Haberlerde, Cumhurbaşkanlığının “Saat 19,19’da hep birlikte İstiklal marşımızı okuyarak kutluyoruz” çağrısını okuyunca TV’yi saat ayarıyla izlemeye başladım. 19,19 oldu, ekranda ülkenin dört bir yanında canlı yayın başladı ama milli marştan ses yok. Ayakta beklemeye devam ettim, ne var ki bağlantılar koptu. Ben de teknik beceriksizliğe yordum ve yeisle kapattım. Beş-altı dakika sonra yeniden açtığımda, tam yüz yıl önce Mehmet Akif Ersoy’un güftesini yazdığı, bestesini Osman Zeki Üngör’ün yaptığı ve altı kuşaktır gurur ve heyecanla haykırdığımız İstiklal Marşımızı, Partili Cumhurbaşkanının sıradan bir kahramanlık şiiri gibi okuyuşu içimi burktu. Anlaşılan başta Atatürk olmak üzere, Cumhuriyetin kurucu kuşağının, aydınlanma ve çağdaş uygarlık düzeyine ulaşma amacıyla devrim niteliğindeki köklü yeniliklerini ve değişimlerini ret ve inkâr anlayışı, artık İstiklal Marşının bestesine kadar varmış. Bu yayın, nasıl bir tepki yarattıysa sabah kalktığımda aklıma, önce Atatürk’ün şu sözü geldi: “Benim naçiz vücudum, bir gün elbet toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti, ilelebet payidar kalacaktır”. Arkasından hemen anımsadığım ise, 21 Kasım 1938’de Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün Laik Demokratik Türkiye Cumhuriyetine akıldan ve yürekten bağlı beş kuşağın unutmadığı ve unutmayacağı şu ant oldu: “Devletimizin banisi ve milletimizin fedakâr sadık hadimi, insanlık idealinin aşık ve mümtaz siması, eşsiz kahraman Atatürk, vatan sana minnettardır". Burada noktayı koyacaktım ki, birden Atatürk’ün kurucusu olduğu Cumhurbaşkanlığı katındaki R.T. Erdoğan’ın Başbakanken yedi yıl önce 29 Ekim 2014 Cumhuriyet Bayramında Anıtkabir özel defterine yazdıklarını buldum: “Başkanlığınızdaki Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin ilan ettiği, milletimizin en büyük eseri, ayni zamanda gurur ve iftihar kaynağımız olan cumhuriyetimiz, bugün 91. yılına ulaştı. Cumhuriyetimizin ilk Cumhurbaşkanlığı vazifesini ifa ederken milli iradenin tam anlamıyla tecellisi yönünde hassasiyetinizi her fırsatta ifade etmiş, demokrasiye geçiş yönünde girişimlerde bulunmuştunuz. Büyük bir iftiharla belirtmeliyim ki, 91. yılında Türkiye Cumhuriyeti çok partili hayatı içselleştirmiş, milli iradeyi yüceltmiş, demokrasinin standartlarını ileri seviyelere taşımış, istisnasız herkesin cumhuriyeti olma yolunda tarihi adımlar atmıştır. Cumhurbaşkanının halkın doğrudan oylarıyla seçilmesi de, bu sürecin tamamlayıcı adımlarından biri olmuştur.” Özenle okunduğunda, yazıda şu gerçek görülür: Atatürk’ün adı, bilinçli olarak anılmıyor. Anıtkabir’e, “Cumhuriyetimizin ilk Cumhurbaşkanlığı vazifesini ifa eden” bir saygın kişiyi ziyarete gidilmiş. Ziyaretçi Başbakan, özel deftere kendini övme notu düşmeyi de fırsat bilmiş. Bu zihniyet**(anlayış) ve katı ezberle -hadi bıraktık 19 yılı- Partili Cumhurbaşkanlığının resmen uygulandığı son üç yılda ülkenin geldiği duruma bir bakalım; Salgın almış başını gidiyor. İşsizlik +25’e, enflasyon yüzde 30’a çıkmış. Gelir dağılımında uçurum derinleşmiş. Orta ve alt gelir grubundaki çalışma ve geçinme koşulları sonucu hane gelirleri tükenmiş. Borçla geçinmek zorunda kalan milyonlarca insan öz güvenini yitirmiş, bunalıma girmiş. Hazine bomboş. Kısa vadeli dış borç bütün zamanların kat be kat üzerinde. Türk Lirasının değeri düştükçe düşmüş. Ödemeler dengesi cari açığı büyümüş ve dış kaynak girişi kurumuş. Uzun süredir ülke çıkarları değil, duygusal gerekçelerle yürütülen dış politika, ülkeyi yalnız ve güvenilmez hale getirmiş. ABD ile Rusya’yı ve Sünni Arap dünyasını birlikte idare etmenin sonucu, ülkenin çevresinde can ve kan kaybı durmaz olmuş. Devletin en üst kadrolarını, kişisel güç ve fırsat kavgası sarmış durumda. 20 yıldır demokrasiyi “sadece sandık” anlayışı ve yaşamı, “yerli ve milli” yapma inadı ile halkı aldatamayacaklarını hala göremiyorlar! 31 Mart Yerel ve 24 Haziran 2019 İstanbul Belediye seçiminden sonra, o sandıktan artık çıkamayacakları korkusu bacayı sarmış, buram-buram tütüyor. O akşam Partili Cumhurbaşkanı, İstiklal Marşını değil de, Şiirini okurken, aklıma İkinci Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü’nün şu sözü de geldi; “Bir Sergüzeştçinin bir macera kazanması onun Sergüzeştçiliğini ortadan kaldırmaz”. Dileriz, “Olmayacak dualara, Amin” diyerek, halkın birlik ve dirlik umutlarını hepten yok etmezler. (*) Marş: Bir topluluğu simgelemek için düzenlenmiş müzik parçası (T.D.K.) (**) Zihniyet: Bir toplum veya toplulukta bireylerde görüş ve inanış etmenlerinin etkisiyle beliren düşünme yolu, düşünüş biçimi (T.D.K.)
|