1968'lerde baslayan gençlik olaylari yayginlasti ve sikiyönetim dönemleri basladi. 1971'den sonra bes bin gencin ölümüne neden olan sag-sol kavgalari yasandi. 12 Eylül 1980 müdahalesi toplumun deger yargilarini ve dinamiklerini altüst etti. Yaklasik 10 yil süren ve 30 bin insanin canina mal olan ayrilikçi terörün üstesinden ekonomik ve toplumsal ciddi faturalar ödenerek gelinebildi.
Kesintilere karsin, bütün bu olaylar parlamenter demokrasi içinde kalinarak asildi. Dahasi, Türkiye iç ve dis ekonomik-mali-ahlâki sorunlar yüzünden, Kasim 2000'de bir günde dibine kadar düstügü krizin içinden üç yilda çikmayi basardi. Aldigi risk ve önlemlerle, bu basarinin sahibi olan 40 yillik dürüst lider Ecevit'i, halk ödüllendirmek yerine cezalandirdi.
Bütün bunlar olurken, enflasyon ve ekonomik daralma ülkeyi yüksek oranda issizlik ve gelir dagiliminda büyüyen dengesizlikle karsi karsiya getirdi. Bu durum, 3 Kasim 2002 seçimlerinde parlamentodaki partileri ve liderleri tasfiye etti. Uzun yillardir yipranan ayni'parti ve liderlerin', sürekli hükümetlerde olmasi, bu tasfiyenin görünür nedeni idi. Asil neden ise, koalisyon hükümetlerinin basarisizligi ve buna bagli siyasal istikrarsizliktir.
Son seçimlerde ancak iki partinin baraji asmasi sonucu "AKP" Tayyip Erdogan'in kendi sözleriyle, "Halkin egemenligini tek basina temsil etmek" gücünü elde etti.
Toplumla, AKP arasindaki "balayi" sanilandan uzun sürdü. Ancak geçen hafta, elli yildir sivil siyasetin, askerlerle derin ayriligina neden olan egitim birligi ve imam-hatip sorununu basbakanin yeniden, üstelik cesaret gösterisi yapar gibi ortaya getirmesi, genis bir çevrede, "istikrarsizlik geliyor" korkusunu yaratti. Degismedigi açikça görülen Tayyip Erdogan'in "aslina dönüsünün" altinda, kendisinden baska hiç kimsenin'bu meclisten basbakan çikamayacagi'gerçegi yatiyor.
28 Subat post-modern darbesi ile askerler, MGK'da imzalattiklari "egitim birligi ve imam-hatiplerin tasfiyesi" kararlarini, uygulamada savsaklayan Basbakan'i Cumhurbaskani eliyle istifa ettirdiler. Böylece askerler Erbakan'in Milli Görüs anlayisi ile sürdürmek istedigi hükümeti düsürdüler.
Ancak gözden kaçan bir önemli gerçek var; Erbakan'in istifasinin ardindan anayasal kurallar içinde Mesut Yilmaz basbakan oldu ve yeni bir koalisyon hükümeti kuruldu. Neden Erbakan aldigi oya dayanarak, "Halkin verdigi yetkiyi kimse elimden alamaz" diyememisti! Çünkü TBMM'deki bes partinin kendi arasindan güvenoyu alabilen bir baska hükümet çikarma olanagi vardi. Bugün karsilasilan en önemli fark iste bu, yani aldigi oyun çok üstünde, 376 milletvekiline dayali AKP'nin Meclis'te mutlak egemenligi var. CHP'nin yeterince muhalefet yapamadigini söyleyenler, yazanlar hakli olabilir. Ancak "yapay istikrar" ugruna, "Demokratik sistemin, TBMM'de olasi karsi iktidar seçenegini kaybetmis olmasini" kimse görmek istemiyor.
YÖK Yasasi olayinda ekonomik ve mali dengelerin bozulmasini bile göze alan Basbakan'i, "hodri meydan" demeye cesaretlendiren iste bu gerçekti. Cumhurbaskani'ni pasiflikle suçlayan ve göreve çagiranlar oldu. Ne var ki, köskte ne Demirel ne de Sezer'in elinde baska bir hükümet formülü ve basbakan adayi var. Seçim yasasindaki yüzde 10 baraj, 2 puan düsük olsaydi, bu konular hiç konusulmazdi bile. "Benden baskasi, bu meclisten basbakan çikamaz" deyip, "Dedigim dedik, çaldigim düdük" tavrini sürdürürse, Erdogan'i tarih bir gün yargilayacaktir.
Kimler geldi, kimler geçti, adi anilmayan, adi kötü anilan basbakanlarin sayisini bilen kisi varsa, beri gelsin! |