Eskiden Moskova’nin, simdilerde basta ABD’nin ve Batinin güçlü lobilerinin ve etkili Yahudi merkezlerinin Türkiye’de siyasal olaylari ve olaylarda basrol oynayanlari kurdugu, idare ettigi ya da destekledigi dogrudur.
Ancak örnegin, ülkenin bölünmesi için uluslararasi büyük bir oyunun ve planin islerligi oldugunu, ciddi sonuç alindigini belgelemek olanaksizdir. En somut bilinen Abdullah Öcalan’in baslattigi ve hala süren, “Ayrilikçi Hareket”in arkasindaki silah, para, egitim destegi veren ülke, örgüt ya da kisilerin sürekli degistigini görmek çok kolay. En çok destekleyen dis merkezlerin zaman içinde islerine öyle geldigi için “APO”yu elleri ile Imrali’ya teslim ettigini biliyoruz. Bütün bunlara karsin, son aylardaki gelismelerin rastlanti oldugunu söylemeyi de kolaycilik olarak degerlendiriyorum.
Türkiye’nin, Cumhuriyetin ilani ile, bir anlamda Lozan Antlasmasi ile amaçladigi toplumsal hedefi, Avrupa ölçütlerinde bir ülke olmaktir. Bunun somutlastigi ilk imzali belge, 1963’de Ismet Inönü’nün imzaladigi, “Ankara Anlasmasi”dir. 12 Eylül 1963’de alti Bati Avrupa ülkesinin, o zamanki adi Avrupa Ekonomik Toplulugu (AET) ile Türkiye arasinda imzalanan anlasmada aynen söyle denilmektedir: “Türkiye, uzun dönemde Bati Avrupa’da kurulabilecek siyasal bir birligin disinda kalmak istememektedir.”
O tarihten beri bu yolda çok inisler, çikislar, hatta duraklamalar oldu. Özal, uzun bir bekleyisten sonra o zamanki adi Avrupa Toplulugu (AT) olan AB’ye 14 Nisan 1987’de tam üyelik için basvuruyu yaparken, “Uzun ince bir yola giriyoruz” demisti.
Son 10 yildir seçimler öncesi karsi olduklarini söyleyen Ecevit, Yilmaz gibi liderler dahil bütün partiler hükümet ettikleri zaman içinde, Avrupa Birligine (AB) girme yolunda yapilmasi gerekenleri yaptilar. AKP’de herkesten daha basarili bir “gayret” içinde oldugunu göstermek için çirpiniyor! Bu yil Aralik sonunda, “Müzakere Tarihi” alinabilecegi olasiliginin güçlü oldugu görüsü gitgide yayginlasmaktadir.
Iste bu ortamda, disarida özellikle Fransa merkezli artan engelleme çalismalarinin ve söylemlerin arkasinda Avrupali diger büyüklerin de bulundugu izlenimini veren isaretler görülüyor. Öte yandan, içerde eski korkulari çagristiran boyutta ve programli bir huzursuzluk yaratma çabalarinin yani küçük ölçekte terör eylemlerinin yeniden basladigi gözleniyor.
Eski Cumhurbaskani Giscard D’Estaing’in basini çektigi, Tutucu-Milliyetçi kesimden bir Fransiz parlamenterin ajanslarda yer alan sözlerinin altini çizmek gerekir. “Kisa süre sonra 100 Milyon nüfusa ulasacak ve Avrupa’nin büyük gücü olarak agirligini duyuracak Türkiye; tarih, kültür, sosyal degerler açisindan bir Avrupa ülkesi olarak kabul edilemez.” Bunlari söylerken ayni politikaci, “Avrupa, kim ne derse desin, elbette dogal olarak bir Hiristiyan dünyasidir!” diyerek, ilkel ama gerçek yüzlerini ortaya koyuyor. Haberler, buna benzer bir engelleme kampanyasinin degisik sekillerde hizlanarak sürecegini söylüyor.
Günlerdir Dogu’da ve Güneydogu’da tirmandigi görülen ve dün Istanbul’da degisik yerlerde ayni zamanlama ile yasanan terör olaylarini, salt Irak’taki gelismelere baglamak dogru olmaz.
Böyle giderse Aralik sonunda “Kosullu Bir Müzakere Tarihi” bile almanin olasiligi korkarim azaliyor! |