Türkiye’nin toplam petrol disalimi ortalama yillik 21 milyon ton dolayindadir. Sadece Çin’in, son aylarda ek arttirdigi ve gerçeklestirdigi petrol disalimi 30 milyon tonun üzerindedir. Bunlarin yani sira, Putin’in bir gecede üzerine gittigi ve hala poliste, cezaevinde ve yargida süren ve ne zaman sonuçlanacagi bilinmeyen en büyük özel Rus petrol firmasinin faaliyetinin durmasinin da, petrol piyasasini olumsuz etkiledigi bilinmektedir. Yine, daha dün sonuçlanan ve solcu Devlet Baskani Hugo Chavez’in yeniden seçimi kazanmasi ile simdilik soguyan Venezüella’daki siyasi krizin petrol fiyatlarinda etkili oldugu da bir gerçektir.
Bütün bunlar, artan dünya petrol gereksinimini güvenilir hesaplara göre, ancak 50 yil daha karsilayabilecegi saptanan dünya petrol rezervlerinin gelecegi ile ilgili kaygilar, bundan böyle petrol fiyatlarinin istikrarli ve ekonomik olmayacagini göstermektedir.
Bu durum karsisinda, çogu ülkenin gelecegi görebilen ve sorumluluk alan yöneticileri, petrolden baska enerji kaynaklarina yatirim yapmaktadirlar. En çok gündemde olan seçeneklerin basinda da, nükleer enerji projelerinin yer aldigi görülüyor. Bugün dünyada yaklasik 400 dolayinda nükleer santral var. Yalnizca, ABD’de 61 yeni nükleer santral projesi bitirilmektedir. Yine; Fransa, Çin ve Hindistan basta olmak üzere, Avrupa ve Asya’da çok sayida nükleer santral yatirimi sürüyor.
Basta çevreciler, çogunluk aydinlar bu fikre hep karsidir. Yillar önce yasanan ve olumsuz sonuçlari hala süren Rusya’daki “Çernobil” olayi, hakli olarak Türkiye’de kimsenin aklindan çikmiyor. Bir süre önce Atilla Ilhan’in, rakamlar vererek Türkiye’nin zaman kaybetmeden nükleer santral yatirimlarina baslamasini önerdigi programini izlemistim. Geçenlerde, iktisatçi yazar Seyfettin Gürsel’de, ayni Atilla Ilhan gibi yazmisti. Erdal Inönü’nün de benzer görüsünü animsiyorum.
VATAN Gazetesi’nin geçen hafta sonuçlanan internet sayfasindaki anketin konusu, “Nükleer santral” idi. Sonuçlar söyle idi: %46 “Evet kurulmali”, %18 “Hayir kurulmamali”, digerleri çekimser ve benzeri yanitlar. Yasamin içinden gelen bu yanitlar, herkesi duygusalliktan arinarak daha gerçekçi düsünmeye zorlamalidir. Öte yandan, dünyada var olan enerji kaynaklarindan hiçbiri nükleer projelerden daha az kirli, daha güvenli ve daha ucuz degildir. Eger baraj projeniz, örnegin bizdeki diger insaat yatirimlarinda oldugu gibi, teknik açidan eksikli, yanlis ya da hileli ise, ortaya çikacak olumsuz bir durumda çevre sagligi, can güvenligi ve ekonomik kayiplar bakimindan nükleer bir santralden çok daha riskli oldugu bilimsel olarak belgelenmistir.
Aslinda kendi etkinligini (baskisini) sürdürebilmek için ABD, oldum olasi bizim gibi etki altina aldigi daha fakir yandaslarina petrol disi enerji yatirimlari konusunda hep engelleyici olmustur. Atatürk Baraji yapilirken bu engelin çok zor asildigi ve Türkiye’nin bu en büyük yatirimini kendi iç kaynaklarindan zorlanarak finanse ettigi ve projenin gereginden çok uzadigi bilinmektedir.
Uzun süredir Türkiye’nin nükleer santral projesine karsi çikanlarin en basinda ABD vardir. Iran’in baslattigi nükleer santral projesini de durdurmak için ABD elinden gelen her seyi yapmaktadir. BM uzmani El Baradei kaçinci kez, “Iran’in bu yatirimi gerçekten enerji gereksinimi için yaptigini” rapor etmesine karsin, ABD, “dedigim dedik” demeyi sürdürüyor. Oysa, ABD’nin kendi yandasi Israil gibi ülkelere, belki de dünyayi bir saatte yok edecek kadar nükleer güç yükledigi herkesçe biliniyor.
6 Agustos 1945’te, ABD Baskani Harry Truman kongrede sunlari söylüyordu: “Bir Amerikan uçagi, 16 saat önce Japonya’nin önemli bir askeri üssü olan Hirosima’ya bir bomba atti. Bu bir ‘Atom Bombasi’dir. Bu bomba tarihte kullanilan en büyük bombadan iki bin defa daha etkili ve 20 bin ton dinamitten daha güçlüdür. Almanlar bütün çalismalarina karsin bu atomik bombayi yapamadiklari için biz çok sansliyiz. Bu atomik gücün dünya barisinin etkili ve kalici bir sekilde korunmasi yolunda kullanilmasi konusunda alinacak kararlarda, kongrenin bana destek olmasini dilerim.”
O günden sonra basta eski Sovyet Rusya olmak üzere birçok ülke, dünya barisi için degil de kendisini ABD’den korumak nedeni ile bir yolunu bulup nükleer silah yapmayi basardi. Hindistan, Pakistan çoktandir nükleer güç sahibi ülkeler arasindalar.
Bizim gibi, nüfusu ve ekonomisi hizli büyüyen ülkelerin nükleer enerji projelerine karsi ABD’nin muhalefeti aslinda, güvenlik sorunundan daha çok, petrole bagimliligimizin sürmesine dayaniyor. Böylece, Türkiye’nin ABD’ye olan ekonomik ve siyasal bagimliligi dolayli olarak pekistirilmektedir. Üstelik, artik petrol rezervlerinin de, fiyatinin da sonu gözükmüstür. |