Konugu oldugum bilim adami dostum, politikaciyim diye, beni oraya götürdü. Aslinda beni oraya, geldigimden beri agir elestirilerimden dolayi kendini bir anlamda rahatlatmak için götürdügünü anlamistim. Çünkü, özellikle Baskan Bush’un yüzünden bütün dünyada ABD’nin, demokrasi ve baris karsiti olarak yedigi damga, akli basinda Amerikalilari’da suçlu hale soktu denebilir. Bu eziklilikten kurtulmak için, çogunlukla kuzey bölgelerdeki gençlerin ve aydinlarin 3 Kasim seçimlerinde Bush’a karsi çok büyük bir çaba sarf ettikleri biliniyor. Bu çevrelerden toplanan bagislarin, Amerikan seçim tarihindeki en büyük miktar oldugu söyleniyor. Türkiye’de de taninan Macar asilli zengin Soros’un, Bush’a karsi tek basina yaptigi propaganda masrafi üç yüz milyon dolar dolayinda.
Philadelphia’daki Anayasa Müzesi’nde, Amerikan Demokrasisi diye anlatilan da aslinda kitaya ilk gelenlerin iki yüz yil boyunca zenginlesmek için tarlalarda, topragin altinda üstünde sömürdükleri köleleri kâgit üzerinde (zorunlu olarak) azat etme kararindan baska bir sey degil! Gerçekte, köleligin kaldirilmasi için harekete geçen Abraham Lincoln ve benzeri iyi niyetli politikacilarin karsisinda, sömürü düzenlerini sürdürmek için özellikle köleligin yaygin oldugu güney eyaletler ayaklanmis ve uzun suren Amerikan iç savasini baslatmisti. Ayaklanan bu gözü dönmüs ilk kapitalist Avrupali göçmenlerin Afrika’dan ve Güney Amerika’dan getirdikleri kölelerini ezmeyi sürdürmek ugrunda açtiklari o iç savasta ölen insan sayisi, Vietnam savasinda ölen Amerikalilar dolayindaymis. Sonunda irkçi güney yenilmis ve Birlesik Amerika’nin kurulmasinin önü açilmisti. Amerikan tarihinin en degerli Baskani olarak bilinen Abraham Lincoln bu sonucun bedelini cani ile ödemis, fanatik bir irkçinin kursunlarina hedef olmustu.
Ancak müzeyi gezerken, gözden hiçte kaçmayan gerçek, o Anayasa Belgesine karsin, bugün Afrikali Amerikalilar denen, daha düne kadar zenci dedikleri o insanlar, o imzalardan sonra iki yüz yil daha esir gibi yasamaya zorlandilar. Bir anlamda o Anayasa yazida kaldi ve karaderililere her türlü ayirimcilik yapilmaya ve ikinci sinif insan gibi davranilmaya devam edildi.
21. Yüzyilin en üst bilim kurgu gücü ile donatilmis o müzede, Martin Luter King’in öldürülmesine kadar uzanan onlarca yil daha, bu ülkede insan haklari ve demokrasinin belli bir sinif insan için var oldugunu saklayamadiklarini gördüm. Dostum bilim adaminin, biraz olsun kendini rahatlatmak için gittigimiz Amerikan Anayasasi Müzesinde bekledigini bulamadigindan yüzünün gülmedigini de gördüm. Çünkü, ne de olsa o, aydin bir Amerikali idi. Bizde bir söz vardir, “gerçek balçikla sivanmaz” diye; Dostumdan ögrendim ki, bu sözün burada da “Ingilizcesi” varmis!
Baskan John Kennedy’nin öldürülmeden önce aldigi yürekli kararlar ve çikardigi yasalar olmasa, bugünde izleri sokakta hala görülen ayirimcilik ve insan haklari ihlalleri Amerika’da eski boyutlari ile, çok on yillar daha sürerdi! Ayrica, bu Anayasadaki ilkeler söz konusu oldugunda, Avrupa dahil, hemen bütün dünyada bugün Amerikalilar artik hiç orali degiller.
Buradaki bilgiler, son olaylarda Felluce’de iki binden çok insanin öldügünü gösteriyor. Amerikalilar, ölen Iraklilara insan gözü ile bakmamayi kendi anayasalarina göre hak sayabiliyorlar! Çünkü Baskan Bush’a göre ölen her Amerikali Demokrasi kahramani, öldürülen Iraklilarin ise hepsi de terörist. Bu arada, bizim Türk kamyon soförlerinden burada bir kelime olsun, ne yazilan var, ne de söylenen!
Bütün bunlari niye yazdim. Herkesin bildigi seyler elbette, ancak artik kendini tek basina dünya jandarmasi sayan ABD, elini kaldirsa Ukrayna’da seçimler iptal oluyor, yarin gözünü dikse Nijerya’da insanlar ölüyor, öbür gün kafasini çevirse Türkiye’de kriz patliyor, hatta arkasini dönse dünün en büyügü Alman ekonomisini beter ediyor. Oysa bu ülkenin sahibi üç yüz milyon Amerikali insan burada içine kapatilmis, sadece kendisi ile mesgul ediliyor. Bir çark kurulmus ki, tam bir kosullandirma ve yönlendirme üzerine; Öyle ki, bu çark, insanlarini diger dünya insanina egemen kilmak için çalisiyor! Bir anlamda, daha dün Amerikan kapitalizminin getirdigi köleler gibi bugünde Amerikan kapitalizmi, diger dünyayi sanki ‘kendine hizmet’ için gören ve gösteren bir imparatorluk olmus. Bu müzede beni rahatsiz eden de, özellikle gelecegine, kendi gençligine “bu anlayisi asilama” amacinin kurgulanmisligi oldu.
Ancak, buna karsin müzeden çiktigimda sagimdaki, solumdaki konusmalardan, yeni kusak Amerikalinin bu tuzagin bilincinde oldugunu gösteren sözler duydum. Onlardan birisi, bir genç kiz diyordu ki, “bu kez basaramadik ama nasil olsa üçüncü kez aday olma hakki yok, sunun surasinda dört yildan daha az kaldi, DÜNYAYI VE AMERIKA’YI BUSH’TAN KURTARMAK IÇIN!”
|