|
Sorumluluk duygusu, bencil bilgiçlik duygusunun önüne geçmiyorsa, ben o kisiye aydin diyemem.
6 Aralik 2004— Ben, 1963’de Devlet Planlama’da çalismaya basladigim yillarda, okumus, bilgili ve konusunda uzman kisilerin yüzde doksani kamu görevinde çalisiyordu. Özel sektörün faaliyet alani çok dardi. Üstelik o tarihlerde sanayi disindaki sektörlerde, yani tarimda ve hizmetlerde nitelikli eleman geregi çok düsük sayilarda idi. Bunlardan ötürü, yeteneklerine uygun is olanagini devlette bulabilenler, mesleklerinde yetisir, gelisir ve belki sonunda üst düzey kamu yöneticisi olabilirdi.
|
Insani, yetiskin döneminde asil tanimlayan her seyden önce isidir. Isi olan ve isinde istedigini bulan kisinin mutlu olabilecegini arastirmalar ortaya koymustur. Böyle olunca, sözünü ettigim benim kusagin, dogal olarak “toplumsal ve kamusal karakter” tasidigi söylenebilir. Bunun sonucu olarak, bugün 55-65 yas gurubunda olan okumus, aydin kisilerin çogunlugunda sorumluluk duygusu çok yüksektir.
Türkiye, Avrupa Birligi (AB) ile 1963’den beri inisli-çikisli süren yolculugunun, rahmetli Özal’in deyisi ile “uzun ince yolun” bence en yasamsal kavsagina geldi. 17 Aralik’ta uzun da sürse sonunun nereye varacagi ortaya çikacak.
Bugün 25 ülkeden olusan AB’nin verecegi karar aslinda üç kisinin üstlenebilecegi sorumluluk ve ortak cesaretine bagli. Chirac, Schröder ve Blair, Avrupa’nin da Türkiye’nin de gelecegi için bundan önce hiçbir politikacinin karsilasmadigi zorlukta ve önemde bir karar asamasindalar.
Üçünün de, en azindan müzakerelere 2005 yilinda baslanmasi ve müzakerelerin Türkiye’nin tam üyeligine ulasmasi konusunda görüs birligi içinde olduklari görülüyor. Ancak, 17 Aralik’a yaklastikça özellikle muhafazakâr, sag egilimli, tutucu çevrelerin baskilarini artirarak, sonunda Türkiye’ye özel statü verilmesi yönünde bir karar için, basta Chirac olmak üzere bu üçlüyü çok sikistirdiklari da bir gerçek.
Bu ortamda, önündeki on gününü degerlendiren Türkiyeli politikacilarin, aydinlarin, yazarlarin, düsünürlerin, sanatçilarin ve sendikalar dahil is dünyansin en azindan bu üçlünün elini zayiflatmayacak bir tutum takinmasi gerekir.
Bastan beri, AB’ye karsi ve azinlikta olan çevreleri anliyorum ve saygi gösteriyorum. Ancak, dogrulari önceden görme tutkusu ve “Ben demistim” saplantisi ile bazi AB yanlilarinin sorumsuz davranislarini da kinamak istiyorum.
Bu sabah haberlerde, su anda Türkiye’de bulunan AB’nin en önde gelen yetkililerinden bir politikacinin 17 Aralik’ta olumlu bir karar çikmasini isteyen Türkiyelilere “on gün daha sorumlu ve sakin davranmalarini” ögütlemesini duydugumda hem hak verdim hem de alindim!
Sorumluluk duygusu, bencil bilgiçlik duygusunun önüne geçmiyorsa, ben o kisiye aydin diyemem. |