Bu sözleri Türkiye'nin Milli Egitim Bakani olan zat, Palandöken Dagi'ndan dünyaya söylüyor. Siradan bir politikaci söyleseydi, kimse ne duyar ne de onu adam yerine koyardi. Söyleyen Milli Egitim Bakani olunca, duymamak ve kaygilanmamak elde degil. Üstelik AKP'nin siyasal gerginligi artirmak için bunlari bilinçli olarak yaptigi besbelli. Muhalefet ile mecliste tam bir çatisma yasaniyor. YÖK'e karsi sanki savas açilmis gibi. Adalet Bakani'nin söylediklerine bakilirsa, yargi ile bir süre önce baslayan tartisma tam bir karalamaya dönüstü denebilir.
Milli Egitim Bakani, üniversitelerimizi bilimden uzak olmakla ve yetersizlikle suçlayabiliyor. Adalet Bakani bilimselligi tartisilir sinav sonuçlarini kullanarak hukuk fakültelerimizi karalayip kötüleyebiliyor. Oysa Türkiye'nin teknik dallarda oldugu gibi sosyal bilimlerde de Avrupa'nin önüne geçtigi, uluslararasi akademik çevrelerde kabul gören bir gerçek.
Bakanlarin bu tavirlarinin altinda iki neden var: Birincisi, AKP'liler hükümetin imam hatiplilerin 28 Subat olayi ile orta ve lise "egitimimizin arka bahçesi" olmaktan çikartilmalarinin intikamini alamamanin ezikligi içinde, ikincisi, cumhurbaskani olmak isteyen Basbakan'in "türban" konusunda kendisini rahatlatamamis olmasi. Demirel, esi türbanli oldugu için Erdogan'in cumhurbaskani seçilmesinin önünde hukuki bir engel olmadigini söylemisti. Ancak bunu söylerken Bayan Erdogan'in türbani yüzünden huzursuzluk dogmasinin olasi ve anlasilir olacaginin da altini çizmisti. Ve Basbakan'a, sanki saka yapar gibi, "devrim yasalarina ek yaparak zevahiri kurtarabilirsiniz" demisti! Bu sözlerin Basbakan'i çok üzdügü anlasiliyor. Basbakan o nedenle 2007'nin mayisindan önce türban konusunun çözümlenmesini istiyor. Kimilerine göre Demireller'le ilgili baslatilan son operasyon bile bununla ilgili!
Iktidarin evrensel anlami Bu sözleri söylerken Milli Egitim Bakani'nin asil derdi, imam hatiplilerin dikey geçisi ve türban konusunda YÖK'ü istedigi gibi yönlendirememis olmasidir. Zaten ayni konusmada söyledigi su sözler bu saniyi dogruluyor: "ÖSS, ÖSS'nin mantigi, Türk Milli Egitimi'ni ve ortaögretimini felç etmistir. Biz Türkiye'de gerginlik ve gerilim istemiyoruz. Gerginlik ve gerilim isteyenlere firsat vermeyelim. Insanlar bizim devlet adami sorumlulugumuzu, bizim nezaketimizi eger zaaf olarak telakki ederse, o insanla nasil muhatap olacagimizi iyi biliriz."
Milli Egitim Bakanligi'nin kütüphanesinde hangi kitabi açsaniz "iktidarin" evrensel anlamini bulursunuz: "iktidar, size onu emanet etmis olan topluma karsi sorumluluktur." Oysa Bakan, iktidari "istemlerini begenmeyenlere haddini bildirmek" olarak algilamayi yeglemis. Bu zat, 60 yil öncesinden baslayarak basta Inönü ve sonra Milli Egitim bakanlarimizin tümünü bir çirpida karalayabiliyor. Onlara, "kereste üreten tornaci" sifatini yakistiracak kadar saygisiz davranabiliyor. Suçladiklarinin arasinda toplumun her zaman övünçle andigi bakanlarimizdan hemen akla gelen bazilari sunlar: Hasan Ali Yücel, Engin Tonguç, Resit Galip, Turan Feyzioglu, Tevfik Ileri, Mustafa Üstündag, Ali Naili Erdem, Necdet Ugur, Avni Akyol, Celal Yardimci, Ibrahim Öktem, Cihat Bilgehan, Orhan Oguz ve Ahmet Tahtakiliç.
Gerici ve karanlik çevrelere yaranmak için her seyi göze almanin sonu olmadigini yakin geçmisimiz gösteriyor. Daha dünlerde, özellikle temel egitimin evrensel aydinlik çizgisini kirmak için adim atanlann kendilerine de demokrasimize de zarar verdiklerini unutmamak gerekir.
|