1960 yilinda da askerler, Demokrat Parti'yi iktidardan indirirken, yani darbe yaparken gerekçelerinin basinda gelen konular sunlardi:
"Demokrasi rafa kaldirildi, hukuk devleti ilkesi ayaklar altina alindi, üniversiteler özerk degil, basin özgürlügü yok, yargi bagimsiz degil".
Aslinda, plansiz programsiz harcamalar dolayisiyla fiyatlarda hizli artislar baslamis, Menderes hükümeti 1958 devalüasyonunu yapmak zorunda kalmisti. Ancak alinan mali önlemlere karsin ekonomik sorunlar daha da agirlasmisti.
Bugün de Türkiye'nin ekonomik sorunlari, her zamankinden daha fazla önem tasimaya devam ediyor.
Avrupa Birligi (AB) ile üyelik müzakerelerinde hukuki ve sosyal konular daha fazla yer aliyor gözükse de, tartismalarin odaginda asil ekonomik sorunlar bulunmakta, bunlar önem tasimaktadir. Zaten Kopenhag kriterlerinin ilk paragrafi söyle baslar. "Demokrasi, hukukun üstünlügü, insan haklari ve azinliklara saygi gösterilmesini ve korunmasini garanti eden kurumlarin varligi".
Avrupalilar arasinda ise bu konularda en hassas tavri göstererek Türkiye'ye karsi olumsuz davranan ülkelerin basinda yakin zamana kadar Isveç'in geldigi bilinen bir gerçektir.
Isveç, fert basina milli geliri 30 bin dolarin üzerinde olan en zengin birkaç gelismis ülkeden biridir. Kisa süre önce gittigimde, Isveç'in müzik ve müzik endüstrisi dis satim gelirinin dünyada Ingiltere ile beraber ilk sirada olmasi özellikle çok ilgimi çekmisti. Hani hep söylenir; ülkelerinin iklimi gibi, Isveçliler de soguk insanlardir. Nasil olmus da, hem de öyle klasik veya halk müzigi gibi ülkenin geçmisinden gelen müzik dallarinda degil, günümüz genç kusaklarinin düskün oldugu müzik çesitlerinde Isveç bunu basarmis!..
Küresellesen dünya ekonomisinde teknolojik üstünlügü olan ülkeler elbette ki pastanin büyük parçalarini yiyebiliyor. Isveç'in de ekonomi basta, her konuda basarili olmasinin nedeni, daha 19. yüzyilda sanayi devriminin öncülerinden olmasidir.
Bugün Kopenhag kriterlerini eksiksiz yasama geçiren birkaç ülkeden biri Isveç ise, bunun da asil nedeni elbette ki zenginligidir. Isveçli bir akilli dostum bana, "Ne kadar zenginsen hukukun o kadar geçerlidir", "Ne kadar kalkinmissan, yurttasin o kadar mutludur", "Ne kadar güçlü isen basin o kadar dik olur" demisti. Ben de ona "nüfusunuz 1930'da neydi" diye sormustum. "Yaklasik 7 milyon" demisti.
O tarihte Türkiye'nin nüfusu 14 milyondu.
Bugün Isveç 8 milyondan az, Türkiye ise istatistik kurumunun son tahminlerine göre 77 milyon dolayinda.
1960 yilinda askerler ihtilal ile basa geçtiklerinde, "Öyle bir Anayasa yapacagiz ve öyle kurumlar kuracagiz ki Türkiye, Isveç gibi yeni bir Beyaz Zambaklar ülkesi olacak" demisti. Bana göre Isveç'le o günlerdeki Türkiye'nin arasindaki gelismislik farki bugün daha açilmis durumdadir. Yarim yüzyilda Türkiye elbette ki çok yol aldi. Artik dis satisimizin yarisindan çogu sanayi ürünlerinden olusuyor. Isveç'in toplam nüfusunun iki kati çocugumuz, sicak siniflarda ve bazilari bilgisayarli egitim görüyor.
Zambaklar ülkesi olamadik ama alkolik oranimiz binde birin altinda iken, o zengin Isveç'te yüzde 8'lerde. 70 milyonluk Türkiye'de yilda yasanan intihar olayi sayisinin iki kati Isveç'te bir ayda yasaniyor. Beyaz Zambaklar Ülkesi olamadik ama, Gençlerimiz her alanda Türkiye'yi "Kirmizi Güller Ülkesi" yapacak yolda yürüyor. |