"Saadet Partisi'nin (SP) Hz. Muhammed karikatürlerine karsi düzenledigi 'inanca Saygi Peygamber'e Sevgi' mitingi, 100 binin üzerinde protestocunun katilimiyla gövde gösterisi gibi geçti. SP Genel Baskanvekili Recai Kutan, Basbakan Erdogan'in Ispanya Basbakani Zapatero ile ortak bir bildiri yayimlamasini 'gaflet' olarak niteledi."
Bu iki haber gazetelerde ayni gün ve yan yana yer aldi. Aslinda Basbakan Erdogan'in sözleri Recai Kutan'a yani Erbakan Hoca'ya yanitti. Daha açikçasi, "milli görüs ideali" ile Kasimpasa'dan yola çikan Tayyip Erdogan hocasina, "çözemedigi türban konusundaki mazeretini" bildiriyordu. Üstelik, bu sözleri ile kendisinin basbakani oldugu devleti suçlayarak bir anlamda cesaret gösterisi yapiyordu.
Korkut Özal'a göre, Tayyip Erdogan, agabeyi Turgut Özal'dan daha basarili bir politikacidir. Çünkü "Özal bürokrasiden geldiginden, particiligi ve partililigi bilmiyordu". Oysa, Basbakan "gençlik kollarindan beri kendini parti içinde yetistirmis usta bir politikaci ve partisini uyum içinde idare ediyor". Bence de dogru olan bu saptamalar ile yukaridaki sözleri bir araya getirince, Tayyip Erdogan'i yorumlamak kolaylasiyor; Birincisi, "milli görüsü biraktim, ben Menderes'in izindeyim, biz artik merkez partisiyiz" diyen Basbakan'in, kendisini oraya getiren seçmenini asla kaybetmek istemedigi çok açik. Ikincisi, kisiligini hedef alan küçük düsürücü söylemlerine karsin Ana muhalefetten degil, daha çok Erbakan Hoca'nin emanetçisinden çekindigi hatta korktugu gözüküyor.
Dünyada ve özellikle bölgemizde son bes yildir yasananlar gösterdi ki Türkiye'yi yönetenlerin dis politikada ve ekonomik konularda küresellesmenin gerekleri disina çikma olanagi ve baska bir çözüm üretme gücü yok. Böyle olunca da, milli görüsçü bir basbakanin (bu konularda daha önce denemeye kalktiginda hocasinin basina gelenleri gördükten sonra), yeni "kaynak paketleri" gibi düsünceleri aklindan bile geçiremeyecegi gün gibi ortada. Zaten, böyle oldugunu son üç yilda TBMM'dekiler basta, AKP'nin tüm yetkilileri yasayarak gördü. O nedenle, üstelik Rizeli olan Tayyip Erdogan'in gerçekleri hizla benimseyerek, Ekonomik konularda IMF'nin sözünden gitmesini ve dis politikada da ABD'nin suyunda dümen tutmasini, onun için en akilci bir politika olarak yorumlamak gerekir. Ne var ki, daha Istanbul'a Belediye Baskani oldugunda kendini adadigi, siyasal hedeflerini gerçeklestirme konusunda verdigi sözleri de unutamazdi. Bunlarin basinda da "milli görüsün alt yapisi olan ilk ve orta egitimin dini kurallara göre yeniden bayindir (insa) edilmesi" vardi. Yani laik demokratik cumhuriyetin temeli olan bilime dayali çagdas egitime degil, kendisinin de yetistirildigi, Islami dogmalara dayali bir egitimin arayisini sürdürmek zorundaydi. Hani, Erbakan Hoca "milli görüsün arka bahçesi imam hatip okullaridir" demisti ya! Bu, aslinda milli görüsün genç kusaklari o okullarda egiterek toplumun yapisini Islami cumhuriyete dönüstürmesinin birincil kosulu idi.
Ancak, (demokrasilerde olmamasi gereken) "28 Subat gerçegi", Türkiye Cumhuriyeti'nde hiçbir kisinin ve partinin gücünün buna yetmeyecegini herkese göstermis olmali ki, bundan en çok ders alanlarin basinda Tayyip Erdogan'in geldigi görülüyor. O nedenle Tayyip Erdogan'in, "ben degistim, toplumsal uzlasma gerekir, bazi konulari zamana birakmaliyiz" gibi sözlerinin arkasinda belli çevrelere güvence verme niyeti yatmaktadir. Daha açikçasi bu söylemi ile, özellikle imam hatip ve türban konularini zorunlu olarak erteledigini üstü kapali olarak kabulleniyor. Öte yandan, bu tutumundan dolayi oyunu kaybetmek istemedigi seçmen tabanini da "idare etmek" istiyor.
Ve iste bunlardan ötürü, Recai Kutan'in yüz bin kisiyi toplamasindan ve orada ihanetle suçlanmasindan telasa düsmesi çok dogal. Kendisini lider sanan bir politikaci için, "hem ikilem hem de çeliski içinde olmak" kadar yipratici bir durum olamaz... Ancak bilinsin ki, siyasi tarihte "aslini inkâr ederek iktidarda kalmayi basaran" bir isme henüz rastlanmamistir. |