Yazdırma tarihi : 16.01.2025

Sol, degisimin gücü olmalidir

Tarih: 22.02.2007 17:10:52


Demokratik ülkeler, halkin özgürce oy kullandigi seçimlerde sandiktan çikan parti hükümetlerince yönetilir
 


O nedenle her sey sonuçta halkin oyu ile belirlenir. Türkiye'den baska henüz seçim tarihi bile ortada yokken aklina esenin "bugün seçim olsa diyerek" partilerin oy durumunu tahmin ettigi hiçbir demokratik ülke yoktur. Bazi uçuk seyler gibi sözde bilimsel oldugu sanilan parti oylari anketlerini de ilk kez rahmetli Özal baslatti. Bu tür yöntemlerle kitleleri kendi istemleri dogrultusunda kosullandirma becerisini simdiki politikacilar ondan ögrendiler. Bati demokrasilerinde benzer arastirma ve anketler yapilir. Ancak onlar kurgulanmis sandik sonuçlarini açiklamak için degil, konular, sorunlar ve bazen de kisiler hakkinda güncel egilimleri ya da verileri saptamak amaci ile yapilmaktadir. Elbette bilimsel yöntemlerle tutarli biçimde uygulandiginda o arastirmalardan gerçege yakin güvenilir sonuçlar alinmaktadir. En güncel örnek, bir Amerikan arastirma kurulusunun aralarinda Türkiye'nin de bulundugu 15 ülkede 17 bini askin denekle yaptigi arastirmanin sonuçlari gibi. Washington merkezli Pew Arastirma Merkezi'nin anketi, Irak'taki durum dolayisi ile ABD'ye karsi olanlarin oraninin yüzde 90'lara çiktigini ortaya koyuyor. Bizde ise, çoklukla yarin seçim varsayimi ile partilerin ve liderlerin oy durumunu "ilan eden anketler" hem de çok siklikla yapilmaya devam ediyor. Aslinda, partili meraklilar disinda halkta bu anketlere karsi duyarliligin kalmadigi da bir gerçek.

Ancak, son yillarda gelismis ülkelerdeki benzerleri gibi ülkemizde de, güncel ve önemli konularda güvenilir sonuçlar veren arastirma ve anketler yapilmaktadir. Iste, Prof. Dr. Ersin Kalaycioglu ile Doç. Dr. Ali Çarkoglu'nun 18 ilde 1846 kisi ile görüsülerek gerçeklestirdikleri "Türkiye'de Sosyal Tercihler" baslikli son yapilan arastirma bunlardan biridir. Bu arastirmaya göre, 1990 yilindan bu yana kendilerini siyasi yelpazenin merkezinde görenlerin orani yüzde 50'den yüzde 40'a; solu destekleyen seçmenlerin orani ise, ayni dönemde, yüzde 25'lerden yüzde 20'lerin altina gerilemis bulunmaktadir. Arastirmanin ortaya koydugu bir baska önemli bulgu ise 2002 seçimlerinden bu yana AKP en az kayipla oylarin yüzde 82'ni korumaktadir. Buna karsilik CHP oylarin yüzde 65'ini korumakta olup 2002 seçimlerinde bu partiye oy veren seçmenlerin yüzde 35'i bugün baska partilere kaymis veya kendi partisinden ayrilmis gözükmektedir.

Sosyal demokrat önderler ve aydinlar bu gerçegi yadsimak ya da nedenlerini kisisel çekismelerde aramak yanlisindan çikmalidirlar. Siyasal ögretiler, kurulu düzeni degistirmeye yönelik soyut düsünceler ve savlar bütünüdür. Dolayisiyla kimi ögreti tarih içinde tutarlilik ve uygulama gücü ve olanagi buldukça, toplumlari etkilemistir. Komünizmin çöküsünden ve özellikle 11 Eylül 2001 New York olayindan bu yana artik somut gerçeklerle bagdasmayan politik savlarin, önermelerin uygulanma olanagi kesinlikle kalmadi.

Türkiye'de I. ve II. plan dönemlerinde (Benim de DPT'de çalistigim 1960'li yillar) "sanayilesme" ülke için birincil hedef idi. Ülkemizin ekonomik kalkinmasi, sanayilesme ile özdesti. Sanayilesme hedeflerine ulasmak için "her türlü ekonomik, mali ve fiziksel özveriye katlanilmasi gerekir" diye, düsünülüyordu. 1960'larin basinda turizmi özellikle döviz getirici sektör olarak önerenler kinanirdi. Sanayilesmenin yaratacagi henüz görünmeyen ama beklenen çevre sorunlarini, sanki bilerek göz ardi etmeyi çok dogru ve hakli buluyorduk. 1965'den sonra özellikle KIT'lerin sanayilesmedeki islevlerini artirdiklari için, "solculukla" suçlanan ve sonra tasfiye edilen Planlamacilar gittiler. Yerlerine Demirel'in kadrolari geldi. Ne var ki en önemli sanayi yatirimlari, hem de devlet eliyle onlarin yani kapitalist egilimlilerin döneminde (1966-71) programlandi, bir kismi ayni dönemde gerçeklesti. Petrokimya, Alüminyum, Rafineriler, Demir Çelik, Büyük Tekstiller, Ilaç sektörünün önemli yatirimlari ve Otomotiv bu dönemin projeleridir. "Plan degil pilav" diyen Demirel, planlama araciligi ile sanayilesme konusundaki emekleri için, bütün konularin üstünde bir heyecan ve hakli bir övünme duygusu tasimaya devam ediyor. Ben, o dönemdeki yazilarimda hep, ekonomik kalkinma ülkenin en öncelikli konusudur ve "kalkinma esittir sanayilesme" temasini isledim durdum. Bana göre Özal'in yanlisi dogrularindan çok fazladir. Belki de, dogrularinin en basinda sanayilesme konusundaki cesur ve kararli politikasi gelir. Elbette bu belirttigim sanayilesme uygulamasi 1965'den sonra yirmi yil ülkenin harcama ve gelir yapisini da kendi yönünde etkiledi. Yine ayni dönemde dis iliskilerimiz bu politikaya bagli gelisti. Özellikle, Rusya (o zamanki Sovyetler Birligi) ile iliskilerde, Avrupa ve Amerika ile gelisen tartismalarda hep, ekonomik nedenler yönlendirici etmen oldu.

Bütün bunlari, asil üzerinde duracagim konulara girebilmek için animsattim; Bugün ülkemizin ana sorunlari üç ana baslikta toplanabilir. Digerleri, bunlarla baglantili veya bunlarin sonucudur. Birincisi, Türkiye'nin ekonomik açidan artik dünya ekonomisinin ayrilamaz bir parçasi olmasi ve dolayisiyla küresellesmenin yarattigi olanak ve sorunlar demetidir. Son yirmi yildaki hizli degisim ve gelisim sonucu 21. yüzyilin ekonomik yasami bütün boyutlari ile dünya ekonomisinin gölgesinde veya kosutunda olusan bir durum aldi. Dünyanin bir ucunda satilan bir mal ve artan bir fiyat veya batan bir banka yani gelisen her ekonomik olay, Istanbul'dan Gaziantep' e kadar yarim gün içinde etkisini göstermektedir. Tarimdan, teknolojisi en yüksek sanayi dalina kadar ayni seyi görmek olasi. Bunun sonucu, her ekonomik, mali ve parasal faaliyetin artik sadece yurt içinde degil, agirlikli olarak bati diye adlandirdigimiz kisminda dünya ile birlikte yasanmakta oldugunu kabul etmemiz gerekir. Böyle olunca, "uluslararasi gelirin paylasimi", ülkeler arasi yarisin, savasimin, rekabetin ve hatta süren savaslarin ana nedeni haline gelmistir. Bu yüzden dünya geliri içindeki Türkiye'nin kendi hakki olan payini en yüksege çikarmak, ülkeyi yönetenlerin birinci sorunudur. Hak edildigi kadarin disinda ulusal gelirin ülkeden kaçirilmasina kesinlikle izin verilmemelidir. Çünkü kalkinmanin olmazsa olmaz kosulu yurt içi yatirilabilir kaynaklari artirmaktir. Yani, ülkenin ekonomik yönetimin ilk görevi, uluslararasi ekonomik faaliyetten ülkemize düsen payin hizli bir sekilde artmasini saglamaktir.

Ikinci temel konu, yukarida üzerinde durdugum sanayilesme çabalarinin sonucu olarak tehlikeli düzeye çikan "çevre sorunlaridir". Birlesmis Milletler'in son raporlarina göre çevre konusu yeni tanimi ile fiziksel çevrenin yani sira yolsuzluk, kurumsal ahlaksizlik ve hukuksuzlugu da içermektedir. Bu anlamda çevre sorunu, ülkemizde de kamu yönetiminin en temel ve en zor konusudur. Bu zorluguna karsin, ülkemizin genç kusaklari bu konunun bilinçli ve güçlü destekçisidir. Ayrica, alinacak her önlem ve çözümlerin gerektirdigi teknik ve hukuki olanaklar artik yeterince vardir. Üçüncü konu da, Türkiye'nin bütün dünya ülkeleri arasinda en kötü durumunda olan "bölgeler ve hane halklari arasindaki gelir dagilimi adaletsizligidir". Istatistik Kurumu'nun resmi verilerine göre son yillarda gelir dagilimindaki uçurum dehset verici boyutlara ulasmistir. Buna karsin, Anadolu topraginin yoksulu aç birakmayan dogasi ve insanimizin hiçbir ülkede görülmeyen dayanikliligi sayesinde benzer kosullardaki baska ülkelerde yasanan toplumsal patlamalar henüz ülkemizde yasanmamistir. Ancak son dönemdeki terör olaylarinin, kentlerdeki kap-kaç, hirsizlik ve dolandiricilik suçlarinin ve gençler arasindaki ölümlere varan çatismalarin, bu uçurumdan kaynaklandigini bilimsel raporlar ortaya koymaktadir.

Ulusal onur konusundaki duyarlilik, gücünü ancak güçlü ekonomik yapidan alir. Yukaridaki temel sorunlarin çözümü için asil olan gerekli politik bilinç ve inancin varligidir. Bunlar, batida oldugu gibi ülkemizde de sosyal demokratlarin temel konularidir. Yukaridaki arastirmada görülen soldaki düsüsü yeniden çikisa dönüstürmek için gerekli "halk destegi bu somutta" aranmalidir. Iste o zaman sosyal demokrasi ülkemizde de yine degisimin gücü olacaktir.



Haber NO: 359

Kategori: Vatan Gazetesi