Yazdırma tarihi : 15.01.2025

"Ölmeden çürüyorsun"

Tarih: 27.03.2007 11:01:58


1980 öncesi, sosyalizm rüzgârlarinin her yerde estigini ancak, "devrim" dendiginde, akla ilk Küba, basta Güney Amerika ülkelerinin geldigini, genç kusaklar bilmez
 


Daha düne kadar kapitalizmin vatani ABD'deki ünlü üniversitelerin yatakhanelerinde, gençlerin duvarlarini Che Guevara'nin resimleri süslerdi. Tarihinde ülkesine en çok zarar veren ve bugün dünyayi saran kan ve kin dalgasinin bas sorumlusu olan Bush'tan önceki ABD Baskani Clinton'in da ögrenci iken Harvard Üniversitesi'ndeki yataginin basinda Che'nin resmi asiliydi. Hasta yataginda kansere bile meydan okuyan Fidel Castro, simdilerde basta Venezüella, Ekvator ve Bolivya gibi sosyalizmin yeni kaleleri olmak üzere, tüm Güney Amerika'daki genç devrimcilerin yeniden esin kaynagi oldu. Iki yüz yil öncesinden baslayan bu devrimci baskaldirinin halklari, kusaktan kusaga geçerek hemen her alanda dünyaya ün salan siyaset önderleri, sanatçilari, yazarlari ve sporculari ile övünç duyar. Kolombiyali yazar Gabriel Garcia Marquez, 1982'de yazdigi "Yüzyillik Yalnizlik" romani ile Nobel ödülü almisti. Orhan Pamuk'la ilgili olarak, özellikle ulusalci sol(!) aydinlarin basini çektigi haksiz ve acimasiz tartisma, Nobel ödüllü Sirp Ivo Andriç'in "Drina Köprüsü"nü ve Marquez'in bu kitabini yeniden okumama neden oldu.

Özellikle bugün iktidarda olan AKP'nin ve ana muhalefet partimizin genel baskanlarinin son iki yildir kendi aralarinda ve partilerinde tirmandirmaktan yarar umduklari gerginlik politikasinin üzerimdeki etkisinden olacak, "Yüzyillik Yalnizlik"tan aldigim su satirlari sizinle paylasmak istedim. Içimdeki güdünün Tayyip Erdogan'la hiçbir ilintisi olmadigi kesin. "Öyleyse hangi duygu ve düsüncelerle" diye sorarsaniz, içtenlikle belirtmek istiyorum, ben de yanitini çok somut veremiyorum. Bilirsiniz, Pablo Picasso'nun en ünlü "soyutlari" karsisinda herkes ayri ve kendine özgün yorum yapar derler ya, iste bu satirlari okuyanlarin da öyle etkileneceklerini saniyorum.



***

"Albay Aureliano Buendia, öfkelendigini hiç belli etmedi ama öfkesi ancak muhafizlari evi yagmalayip bir kül yigini haline getirdikten sonra yatisti. Albay Marquez 'yüregini kolla, Aureliano,' dedi, 'ölmeden çürüyorsun'. Albay Aureliano Buendia, o günlerde, ileri gelen asi komutanlari ikinci kez toplantiya çagirdi. Bu toplantida her çesit insan vardi; ülkücüler, gözünü hirs bürüyenler, serüven arayanlar, toplumla bagdasamayanlar, adi suçlular bile geldi. Diger yargilarindaki ayrimlar yüzünden bir iç patlamanin esigine sürüklenen bu her boyadan boyali toplulukta, bir tek otorite sivriliyordu; General Teofilo Vargas. General Tanri'nin kendisine ödevler verdigini çevresindekilere yutturan, düzenbaz, saf kan bir Kizilderili idi. Albay Aureliano Buendia, subaylarina 'Gözümüzü üzerinden eksik etmememiz gereken vahsi bir hayvan bu,' dedi. Bunun üzerine her zaman çekingenligi ile taninan genç bir yüzbasi ürke ürke parmagini kaldirdi. 'Kolayi var, albayim,' dedi. 'Bu adami öldürelim.'

Albay Aureliano Buendia, önerinin sogukluguna sasirmadi da, bir saniye farkla kendisinden önce davranmis olmasina içerledi. 'Böyle bir emir vermemi beklemeyin,' dedi.

Dogrusu istenirse, böyle bir emir de vermedi. Ne var ki, iki hafta sonra pusuya düsen General Teofilo Vargas kamis baltalariyla paramparça edildi ve Albay Aureliano Bendia baskomutanligi üstlendi. Bütün asi komutanlarin kendisini baskomutan olarak tanidigi gece, Albay Aureliano Buendia uykusundan korkuyla firladi, bir battaniye istedi. Bu üsüme yüzünden birkaç ay uyuyamadi; sonra üsüme aliskanlik haline geldi. Iktidar sarhoslugu, tedirginlik dalgalariyla dagilmaya basladi. Aureliano, belki üsümesine iyi gelir diye, General Teofilo Vargas'in öldürülmesini öneren genç subayi kursuna dizdirtti. Aureliano'nun emirleri, daha agzindan çikmadan, kendisinin göze alamayacagi asiriliklara vardiriliyordu. Albay Aureliano Buendia, erisilmez gücün yalnizligina batti..."


Haber NO: 397

Kategori: Vatan Gazetesi