Yani diyor ki seçimden sonra da mecliste Anayasa Mahkemesi'nin istedigi 367'yi hiçbir parti bulamayacak. Devam ediyor; istikrari bozmaktan baska görevi olmayan muhalefet, benim istedigim aday için (Abdullah Gül) meclise girmeyecek ve yine cumhurbaskanini seçemeyecegiz.
Sanki anlasmislar gibi, Basbakan'la ana muhalefet lideri, bir yildir ülke gündemini karsilikli gerginlik politikasi ile tikadilar. Simdi anlasiliyor ki, Basbakan bu politikasini seçimde gerekçe kullanmak için bilinçli baslatmis. Çünkü 22 Temmuz seçimini meclisten geçirdigi günden bu yana bütün konusmalarinin ana konusu, istikrarin bozulmasinda suçu muhalefete yikmak. Bu nedenle de daha geriye giderek, halkin otuz yildir bedelini ödedigi enflasyonun tek nedeni olarak eski koalisyonlari da suçlamayi, 21 Temmuz aksamina kadar sürdürecek. Halki korku içinde sandiga götürmek için yedi yil önceki "Kasim 2000 bankalar batagini" her gün animsatmaktan yarar umuyor ve böylece halkin derdini desmekten sanki bir aci tat aliyor.
* * *
Türkiye'de, seçim öncesi her seyi kötü göstererek ve hep elestirerek iktidari ele geçirme yöntemi muhalefetin degismez politikasidir. Iktidardakilerin de bu suçlamalar karsisinda kendini savunmaya çalismasina halkimiz artik alismisti. Bu kez ise, yavuz hirsiz örnegi iktidarin yani Basbakan'in muhalefeti ve daha önceki hükümetleri suçladigi bir söylem ile bir ilki baslattigini görüyoruz. 3 Kasim 2002 seçim karari verilir verilmez çok kullandigi basta fiyat endeksleri olmak üzere o günkü mali ve parasal istatistikleri siralayip duruyor. Oysa animsanacagi gibi, 2002 yilinin baslarinda, seçimden yaklasik 10 ay önce ekonomide dengeler yerine oturmaya baslamis ve enflasyon kontrol altina alinmisti. Ecevit koalisyonunun Basbakan Yardimcisi, MHP Genel Baskani Devlet Bahçeli kendisinin hükümetten dislanacagi korkusuna kapilip, erken seçim kararini zorlamasi sonucu siyasal bunalim çikarmis ve sonrasinda seçime gidilmisti. Saglanmakta olan ekonomik istikrarin sonuçlarini henüz mutfaginda göremeyen halk, krizin faturasini hakli olarak o koalisyon partilerine çikardi. Bu firsattan da, taninmayan ve bilinmeyen AKP kadrosu ve deneyimsiz Tayyip Erdogan yararlandi. O yüzden de yüzde 34 oyuna karsin, mecliste anayasayi bile degistirebilir bir çogunluk elde etti. Bu olanagi bu kez bulamayacagini gören Basbakan, bunalim korkusu yaratarak en azindan birinci parti olabilmeye çalisiyor.
* * *
Çagdas demokrasiyi özümsemis ülkeler birçok konuda bizden farklidir. Ingiltere'den komsumuz Yunanistan'a kadar kiskanarak izledigim ilk gerçek, iktidar ya da muhalefette olsun bir seçim kaybeden genel baskanin, hemen ayrilip gitmesidir. Ayirt edilen bir önemli yaklasim da partilerin seçime giderken karsisindakileri elestirmekten çok, ne yapacaklarini somut ve ayrintilari ile kamuoyuna açiklamalaridir. Oysa bizde görülen o ki, oy hesabi ile Cem Uzan'in aylar önce baslattigi hokkabazcasina ucuz sözlerine katilmalarini saymazsak, eskimis genel baskanlar bile yine bu seçimde de, birbirlerini suçlama aliskanliklarini daha da sert bir biçimde sürdürmekte. Üstelik ortaya atilan "felaket senaryolari" yüzünden halk, kime ve neye inanacagini sasirmis durumdadir. Bu tür aldatici (Basbakan'in 'deli saçmasi' dedigi) ve sorumsuzca söylemleri, iktidar milletvekilleri hem de Basbakan'in bilgisi içinde kamuoyuna yayabilmekte. Bütün bunlara karsin halk agirbasliligini korumaya ve her zaman oldugu gibi bu kez de sandiga "as ve is" sorununa belki bir çare olur umudu ile gitmeye hazirlaniyor.
* * *
Bir akilli kisi su sözleri ülke yöneticiler için söylemis; "Ülkemiz dogru ya da yanlistir. Dogru oldugunda dogru tutulmali, yanlis oldugunda da dogrultulmali." Bizim yöneticilerimizin bu sözleri okumak ya da duymak gibi bir sorumlulugu olmadigi açik. 70 milyonun ortak tasasi olan bu "yanlisi dogrultma" görevi, anlasilan sagduyusuna güvendigimiz halka düsüyor.
(*) Carl Schurz (1829-1906) Devlet adami-reformcu ABD'nin 13. Içisleri Bakani
|