Yazdırma tarihi : 16.01.2025

Deniz Baykal gerçegi

Tarih: 20.07.2007 18:38:27


Son bir haftadir izlenimim, ilk kez CHP Genel Baskani konusmalarinda eskiye oranla çok daha sakin, rahat ve sabirli gözüküyor
 


Özellikle 1999 seçimlerinde parti baraji geçemeyip meclis disinda kaldigindan bu yana Deniz Baykal'in duygularini bastiramadigi bir gerçek. Genel Baskanliktan istifaya zorlandigi ve sonrasinda geri dönmek için parti içinde ve disinda baslattigi gerginlik ve uzlasmaz muhalefet üslubu yüzünden hak etmedigi kadar tepki aldi. Önce partide Erdal Inönü basta, genel baskanlik ve genel sekreterlik yapmis önde gelen isimlerin partiden ayrilmasina varan bir çatisma yasandi. 2002 seçimlerine giderken anketlerde durumu iyi gözükmeyen partiye kurtarmak için Kemal Dervis, Zülfü Livaneli ve benzerlerini yanina alabildi ama kisa süre içinde onlarla da geçimsizlik yasandi. Kamuoyu, biri disinda bu milletvekillerinin partiden ayrilmasinin nedenini yine, Genel Baskan'in tekilci ve olumsuz tutumuna bagladi.

2002 seçimleri öncesi Deniz Baykal'la Tayyip Erdogan televizyonda karsi karsiya geldiler. Ilk kez o düzeyde bir tartismaya katilan Erdogan'da görülen yumusakliga karsin Baykal'in üslubu yüzünden, ertesi günkü gazetelerin yaygin yorumu, "CHP Genel Baskani'nin gerginlik ve olumsuzluk tavrinin, kendisinde aliskanlik haline geldigi" seklinde idi.

Oysa 2002 seçimine giderken halk, 2000 ekonomik bunaliminin olumsuz sonuçlarini bütün sicakligi ile yasiyordu. Dolayisi ile Ecevit'in basbakanligindaki koalisyon partilerinin yani Demokratik Sol Parti'nin (DSP), Milliyetçi Hareket Partisi'nin (MHP) ve Anavatan Partisi'ni (ANAP) baraji geçemeyecekleri ve tasfiye olacaklari bekleniyordu. Mecliste olmayan CHP için ortam olaganüstü sansli gözüküyordu. Geçekten de seçim meydanlarinda Deniz Baykal'in vermeye çalistigi bu umuttu. Ne var ki, Milletvekili adayi olamadigi halde, AKP'nin politikada ve devlet yönetiminde deneyimsiz Genel Baskani Tayyip Erdogan, Baykal'dan çok fazla oy aldi. Üstelik seçim sisteminin temsilde adaletsiz olmasi nedeni ile yüzde 34 oyuna karsilik AKP meclise Anayasa'yi bile degistirebilir sayida milletvekili getirdi. Bu sonuçlar kamuoyunda CHP için tam bir basarisizlik olarak yankilandi. Bu durumun sorumlusu olarak agir elestirilen Baykal'in takindigi alingan ve kirgin söylem, onu daha da gergin bir tavra soktu.

Böylece baslayan ve son Cumhurbaskanligi seçimine kadar süren, "gerginlik" politikasi, CHP Genel Baskani'nin "asla uzlasmaz" görüntüsünü pekistirmis oldu. Onu yipratma hesabi içindeki Tayyip Erdogan da, Baykal'in bu tutumundan yararlanarak, çekismeyi tirmandirmayi yegledi.

Çogunlugun da katildigi ve bir yil önce yazdigim bir saptamayi animsatmak istiyorum: "Bu gerginlik politikasi yüzünden kaybettiklerinden ders çikarmasi gereken ilk politikacinin, Deniz Baykal olmasi gerekir diye düsünülebilir. Ancak Baykal'in 2006'nin ikinci yarisinda baslattigi Cumhurbaskanligi ve erken seçim tartismasina meclis disindaki partilerin de katilmasi ile gerginlik, yil sonunda en üst düzeye çikti. Kuskusuz siyasal görüsüne ve geçmisten gelen aliskanligina uygun oldugu için Basbakan bu kirici ve düzeysiz tartismayi kendi hesabina kullanmak amacinda görülüyor. O nedenle de tirmandirmak istiyor. CHP Genel Baskani, Basbakan'in bu 'gerginligi tirmandirma' tuzagini görmüs olacak ki, Bayram ve yeni yil ortamina uygun bir söylemle, bundan böyle bu gerginlige taraf olmayacagini açikladi". O yazim söyle bitiyordu, "Dilerim basta Genel Baskan olmak üzere CHP yetkililerinin tümü genel seçime kadar baslattiklari bu dogru ve akilci tutumu sürdürürler. Halk gerginlikten degil sorumlu bir uzlasmadan yana olanin hakkini vermek istiyor. Yeter ki uzlasma, soyut siyasal çekismelerde degil, halkin asil derdi olan as ve is konularinda olsun."

Ancak bu beklentim çok kisa sürdü. Iki genel baskan arasindaki gerginlik, çatismaya ve kimi zaman birbirlerini, hakaret suçlamasi ile yargiya götürmeye kadar vardi. Aslinda Tayyip Erdogan'in bu durumdan yararlanarak, gündemi saptirmaya ve sözde demokrasi adina, "Milli Görüs Siyaseti" için ortam hazirlamaya çalistigi açikça görülüyordu. Bu nedenle laik demokratik cumhuriyetin korunmasi konusunda önünde tek engel gördügü Çankaya'yi da ele geçirmek için zamanin geldigine inandi. Ne var ki, Tandogan'da baslayan ve Çaglayan'da, Izmir'de yükselerek Samsun'da doruga çikan milyonlarin sesi, Erdogan'in bu oyununu bozdu. Bu durum, erken seçimde AKP'yi demokratik yoldan önlemek için ayaga kalkan yurtseverlerin, tek seçenek durumundaki CHP yaninda saf tutmasina neden oldu.
Ülkenin gelecegini AKP'nin elinden kurtarmak için artik hiç kimsenin Baykal'la ilgili çekinme göstermesi söz konusu olmamaliydi. Öyle de oldu. Dolaysiyla, seçime dogru her gün artan bir oy destegini gören Baykal da, 1999 öncesinde oldugu gibi, yapici, olumlu ve rahatlamis bir lider izlenimi vermeye özen gösteriyor.

22 Temmuz seçimi kesinlestikten bu yana, geçmisteki yakinligimi bilen ve umutlarini CHP'ye baglayanlardan gelen su soruyla karsilasiyorum; "Baykal aslinda iktidar olmak istemiyor. Çünkü basta ekonomi olmak üzere ülkenin sorunlarini çözmekten kaçiniyor. O nedenle muhalefet olmayi yegliyor." Bu tür endiseler, kimisinde o kadar ileri ki, yillarin CHP'lisi bir bilim adami "Baykal bu kez belki basbakan olabilir ama Türkiye'yi yönetebilir mi, bilemiyorum'" diyebiliyor.

Ben, çiçegi burnunda acemi politikaci ve 1974'te Kibris Baris Harekâtini yapan Birinci Ecevit Hükümetinde Bayindirlik Bakani iken, Baykal da Maliye Bakani idi. Ismet Pasa'nin son döneminde CHP'nin Yüksek Danisma Kurulu üyesi ve Genel Sekreter Ecevit'in en yakinlarindandi. 1980'den sonra 12 Eylül'cü generallerin CHP'yi kapatmasi ve tüm milletvekillerini yasaklamalarina karsin Baykal ve arkadaslari, Sosyal Demokrat Halkçi Parti'nin (SHP) kurulusu ve Erdal Inönü'nün Genel Baskan olmasinda yogun çalisma yaptilar. Siyasi yasaklarin kalktigi 1987 seçiminden baslayarak bugüne kadar Baykal, Antalya Milletvekili olarak alti dönemdir TBMM'de görev yapiyor.

Baykal'in, ülke yönetimindeki deneyimini ve basarisini görmek için en önemli iki konu olan ekonomide ve dis politikadaki uygulamalarina bakmak yeterlidir; Maliye Bakani oldugu 1974 yili, dünya ekonomisinde enflasyonun ve durgunlugun en sert yasandigi yildir. Petrol fiyatlarindaki ilk patlama o yil oldu. Ham petrolün fiyati bir gecede dört kat artti. Üstelik 1974 Kibris çikarmasi da eklendiginde, Türkiye'nin en çok akaryakit tükettigi yildir. Ham madde ve yari mamul ithalatimizin maliyetinde iki katina varan artislar olmustur. Bütün bunlara karsin izlenen maliye politikasi sayesinde 1974 yili hem siyasal istikrarin hem de ekonomik dengelerin en iyi sekilde saglandigi bir yil olmustur. Bu basari, dis ve iç ekonomik ve malî çevrelerce Maliye Bakani olan Deniz Baykal'in titiz ve sorumlu uygulamasina baglanmistir. Baykal'in ikinci önemli konu olan dis politikadaki basarili deneyimi ise, 1995'teki Dogru Yol Partisi (DYP) ile CHP'nin koalisyon hükümetindeki Basbakan Yardimcisi ve Disisleri Bakani oldugu dönemdedir. Kardak krizinin yasandigi ve Gümrük Birligi Anlasmasinin imzalandigi o hükümette Baykal'in ortaya koydugu üstün basariyi görmek için saniyorum, o tarihlerdeki bir-iki büyük gazeteyi karistirmak yeterli olur.

Bu gerçeklere karsin özellikle okumus çevrelerin yukaridaki olumsuz endise ve sorularini açiklamak elbette kolay degil. Ilk yillarimizda, siyaset bilimcisi olarak Baykal'in bana ögrettigi ve hiç unutmadigim bir dogru vardir: "Önemli olan, politikacinin ne oldugu degil, ne gözüktügüdür". 22 Temmuz seçim yarisi basladigindan beri takindigi uzlasmaci ve daha yapici üslûbu görünce, yillar önce hepimize ögrettigi halde kendisinin önemsemedigi bu gerçegi yeniden içinde duyar oldugunu görüyorum. Bu tutumunu seçime kadar sürdürürse, Tayyip Erdogan'dan kurtulmak isteyen halkimizi sevindirecek bir sonuca erisilebilir umudu içindeyim.





Haber NO: 413

Kategori: Vatan Gazetesi