Yazdırma tarihi : 16.01.2025

Aslinda sorun, partizanliktir

Tarih: 19.09.2007 12:09:00


Basbakanligi kisa süren ve daha çok saka konusu olan Yildirim Akbulut'u saymazsak, Tayyip Erdogan, Adnan Menderes'ten sonra partili bir cumhurbaskani ile ülkeyi yöneten ikinci Basbakan
 


Daha dogrusu, Menderes-Bayar iliskisine benzer sekilde Erdogan da partisini kurarken kader birligi ettigi cumhurbaskani ile hükümet etme olanagi bulan politikaci oldu. Bu durumun kimin gelecegini belirleyecegini, yani Erdogan-Gül iliskisinin Menderes-Bayar iliskisine benzeyip benzemeyecegini görecegiz.
Ilk basbakan oldugunda Menderes, henüz politikada acemi idi. Bayar, kendi deyimiyle bir "komitaci" olarak, kisa süre sonra Ismet Inönü'nün yerini alacak kadar güç elde etmis bir liderdi. 1946'da Cumhuriyet Halk Partisi'nden(CHP) ayrilip Demokrat Parti'yi (DP) kurarkenki iliskileri, Refah Partisi'nden (RP) ayriliktaki Gül- Erdogan iliskisine benziyor denebilir. Ancak ilkeleri açisindan çok önemli bir farkin altini çizmek gerekir; DP'nin programinin temel savi ekonomik gerekçelere dayanmakta idi. Ayrilik nedenlerini açiklarken Bayar -Menderes ikilisinin öne çikardigi konu, CHP'nin Toprak Reformu yasasi olmustu. CHP'yi ekonomik açidan asiri "devletçilikle" suçlayarak, DP'nin "Liberal (kapitalist)" iktisat ve maliye politikasini esas alan bir parti olacagini belirtmislerdi.

Gerçekten de o dönemde halkin sorunlari ekonomik sikintilardan kaynaklaniyordu. 1929 Dünya ekonomik bunalimi, sanayilesme çabalarinin daha ilk adiminda olan Türkiye'yi de etkilemisti. Onun üstüne, savasan iki tarafin (Nazi Almanyasi'nin önderligindeki Mihver devletler ile - ABD'nin basini çektigi Müttefikler) zorlamasina karsin savasin disinda kalmak, halkin yoksullugunun artmasina neden olmustu. Tipki 2000 krizinin bedelinin dönemin Basbakani Ecevit'e çikartilmasi gibi, o tarihte de yoksullasan halk, faturayi Ismet Pasa'ya kesmisti. Ve 1950 seçiminde DP, CHP'nin elinden iktidari aldi. Oysa 2001'de partiyi kurarken Gül-Erdogan ikilisinin hedeflerinin basinda ise, ekonomik sosyal konulardan daha çok bugün hâlâ tartisilan milli görüs siyasetinin yer aldigi biliniyor.

Bayar-Menderes ikilisinin iktidara geldiklerinin daha ilk aylarinda, 13 yil süren ve halkin benimsedigi Türkçe ezani Arapça yapmalari ile baslayan laiklik tartismasi, 1960 askeri müdahalesine kadar sürdü. Son yillarinda bir gazeteciyle yaptigi söylesisinde Ismet Pasa 1950'lerin basinda söyledigi su sözünün altini çizmisti; "Demokrasiden endisem yoktur. Ancak Celal Bey'in dini siyasete alet edebilecegini düsünemedim." Bu kayginin ulastigi Vatan Cephesi anlayisi ile halki ikiye bölen partizanlik, Bayar'la Çankaya'ya kadar uzandiginda is isten geçmis oldu. 1960'tan sonraki yasanan askeri darbelerin asil nedeni bence, özellikle devlet kadrolarinda somutlasan ve özünde yandaslarina ekonomik çikar saglayan partizanlik olmustur. Bu konuda iktidarin önündeki tek engeli, iktidar partisinin disindan gelen cumhurbaskanlarinin tutumu belgelemektedir.

Iste, Bayar-Menderes ikilisini yanlisa sürükleyen bu gerçek, simdi de Gül-Erdogan ikilisinin gelecegini belirleyecektir. O tarihte Arapça ezanla baslayan laiklik karsitligi (özünde yandaslarini kollama yani partizanlik) politikasinin günümüzdeki soyutlasan göstergesi türbandir. Geçen dönem basbakanlik müstesarliginda belirginlesen "esi türbanli" kadrolasma kararliligi, Merkez Bankasi'na kadar uzanmisti. "Nitelikli olsun ama esi türbanli olsun" tutumu, son cumhurbaskani seçiminde de ülkeyi "e-darbe"ye kadar getirdi. Simdi Çankaya'da yapilan ilk atama, AKP'nin türban konusundaki saplantisinin sürecegini gösteriyor... Cumhurbaskanligi Genel Sekreterligi ile atilan ilk adim, rastlantidan daha çok Gül'ün partizan tutumundan ödün vermeyecegi izlenimini vermektedir.
DP'nin CHP karsisinda sertleserek sürdürdügü partizanlik politikasinin, suçlu aramak ilkelligini asarsak, ülkeye çok agir bedel ödettigini kimse yadsiyamaz. Demokrasimizin en son 27 Nisan'da karsi karsiya kaldigi 28 Subat benzeri askeri müdahalenin de gerekçesi yine "devlette partizanca kadrolasma" olmustur. Seçimin üzerinden daha bir ay geçmeden, ana muhalefet Partisi Genel Baskani, Anitkabir defterine "Cumhuriyetimiz, içeriden kaynaklanan saldirilara, kusatmalara karsi savunulmak durumundadir" yazmistir. Deniz Baykal'in bu tutumunu, CHP'nin seçim kaybina neden olan gerginlik politikasindaki israrina baglamak, artik çok dogru olmayabilir. Politik deneyimi Menderes'in Yassiada avukatligindan Meclis Baskanligina uzanan Hüsamettin Cindoruk'un da anayasanin laiklik maddesi ile ilgili olarak "bir madde giderse, cumhuriyet biter" sözünü eskimisligine yormak, dogru olmaz.
Henüz halkin ekonomik ve sosyal yasaminda izi görülmeyen "merkez partisi olduk" söylemi ile AKP'nin, partili cumhurbaskani Bayar'dan sonra, milli görüs siyasetinin en önde gelen ismini Çankaya'ya çikarmasi, Tayyip Erdogan ve arkadaslarina inananlar için demokrasimizin olgunlugunu gösteriyor olabilir. Ancak, bunun dogrulugu için geçmisten ders alinmis olmasi gerekir. Daha ilk günden atilan adimlar (soyut türbandan daha önemli somut ilk gösterge (ATV-Sabah ihalesine basvuranlarin hepsinin de AKP'ye çok yakin firmalar oldugu bir gerçek), asiri partizanligin bir kez daha Çankaya'ya çiktigi kaygisini güçlendirmektedir. Gül'ün, Celal Bayar'dan tek farki yumusak yüzlü ve 21. yüzyilli bir Kayserili olmasi ise, aldigi yüzde 47 oya aldanip Basbakan Erdogan'in sonunda, Menderes'in düstügü Bayar'in partizanligina alet olma durumuna düsmemesini, dilemekten baska seçenegimiz yoktur.



Haber NO: 423

Kategori: Vatan Gazetesi