Yazdırma tarihi : 16.01.2025

DEMIREL’I 28 YIL SONRA ILK KEZ GÖRDÜM

Tarih: 3.02.2008 15:55:28


Laik Cumhuriyetin ilk gününden bu yana herkesin tartismasiz ortak kabulü su üç kelimeden olusuyordu; “Camiye, Okula ve Kislaya siyaset asla girmemelidir”.
 


DEMIREL’I 28 YIL SONRA ILK KEZ GÖRDÜM

Laik Cumhuriyetin ilk gününden bu yana herkesin tartismasiz ortak kabulü su üç kelimeden olusuyordu; “Camiye, Okula ve Kislaya siyaset asla girmemelidir”. Ne zaman laiklikle ilgili konussa, Basbakan Erdogan’in dilinden düsürmedigi de budur.

Memleketi Kayseri’ye geçen hafta gittiginde Cumhurbaskani Gül, Erciyes Üniversitesinde bir konusma yapti. Dis basinda bile ilk sayfalarda yer alan sözleri suydu; "Üniversiteler, kisir, siyasi ve ideolojik tartismalara sahne olmayan kurumlar olmalidir. Düsünce ve inançlarin özgür bir sekilde ifade edilip, yasanilmasi gereken mekânlar olmalidir”. Cumhurbaskaninin birinci cümlesi, okula siyasetin girmemesi gerektiginin altini çiziyor. Ikinci cümlesini açmak gerekirse, üniversitelerin düsüncenin özgürce ifade edildigi yer olmasi dilegidir. Üstelik ilk cümlesi ile de baglantilidir. Asil ona ait ve önemli olan cümlesi ise, inançlarin özgürce “yasandigi” bir üniversite tanimidir. Bu ne anlama geliyor? Kendilerine sorulsa, verecegi yaniti tahmin etmek zor degil! Laikligin geregi üniversite ögrencileri, diger alanlarda oldugu gibi üniversite içinde de dini vecibelerinin geregi olan her türlü ibadetini üniversite içinde serbestçe yerine getirebilir. Yani, kendi inancinin geregi istedigini giyer, takar ve takistirir, cuma ve vakit namazlarinda ders saatlerini istedigi gibi takdir eder, varsa tarikatinin (inancinin) diger gereklerini yerine getirir vb…

Bir ünlü ilahiyatçiya göre Islâm’in türbana benzer tam 245 ahkâmi vardir. Eger inanç özgürlügü esas alinirsa, isteyenin bu 245’i de yerine getirilmesinin önünde hiçbir engel birakilmamalidir. Ancak bilinmelidir ki sonuçta bu, Tanzimattan bu yana aydinlama çaginin gereklerini yerine getirmeye çalisan tek Müslüman ülke Türkiye Cumhuriyetinin sil bastan 150 yil geriye, seriata dönmesi demektir.

Bu gün Pakistan’da bir türlü ulasilamayan tarih aslinda Türkiye’nin 1923 yilidir. Çünkü sayisi 2000’lere varan Medreselerinde (bir anlamda çogunlugun devam ettigi üniversitelerde) genç kusaklar özgürce inançlarini yasiyorlar. Iran’daki Kum kentinden yönlendirilen ve dini esaslara göre egitim veren yüksek okullarda da yine gençler, inançlarinin geregi gibi özgürce düsünüyor(!) ve yasiyorlar. Malezya’yi yerinde gördüm. Orada hiç yoksa çogunlukta olanlar için takiyye yoluna gidilmemis. Krallik, sözde demokratik düzen içinde ve fakat tam anlami ile seriat hukukuna göre yönetilmektedir.

Cumhurbaskanligi dahil, hükümet düzeyinde en çok sorumluluk almis ve öylece demokratik cumhuriyetimizin en deneyimlisi politikacimiz, daha iki gün önce son türban tartismasinin geldigi asamayi iki kelime ile özetledi; “karsi devrimdir”. Cumhuriyet tarihimizin en büyük yanlisi olarak gördügü AKP’nin karsisinda görevin yine Cumhuriyetin kurumlarina düstügünü söylüyor. Bunlarin basinda da yarginin geldiginin altini çiziyor ve hepimizin ona güvenmekten baska bir arayis içinde olmamamizi ögütlüyor. Halkin kisa dönemde öncelikle as ve is derdi ile bu konulardan uzak durmasina aldanmamak gerektigini, toplum yasaminda bes yilarin, on yillarin hiçte uzun olmadigina isaret ediyor.

Üstümüze karabasan gibi çöken su günlerden çikis kapisini aramaya gittigimiz, iki önceki Cumhurbaskanimiz, laik demokratik bir cumhuriyet olarak 21. yüz yila ulasmis tek Müslüman ülke Türkiye’mizin, önünde sonunda demokratik parlamenter gücü ile yani oy sandigi ile bunlardan da kurtulmayi basaracagina bizi inandirdi. Belki biraz zaman alsa da kendi yakin tarihimizin bunu belgeledigini söyledi. Bir bilen saydigimiz Demirel, yüregimize biraz olsun su serpmek çabasindan çok, gerçekten Halkin Babasi olmasinin kendisine yükledigi sorumluluk duygusu içindeydi.

Seçimden çikali daha bir yil bile olmadi. AKP’nin de aldigi oyun arkasinda, her seçimde oldugu gibi halkin ekonomik sorunlarinin oldugunu bilmemesi ya da unutmasi olanak disidir. Ne var ki öyle anlasiliyor ki, Cumhurbaskani da Basbakan da türban konusunda kendi aile ocaklarindan kaynaklanan bir kimlik ve kisilik sorunu yasiyor olmalilar. Yok sa, onlari bu denli azmettiren etken, herhalde gerçekten haksizliga ugramis genç kizlarimizin türban sorunu olamazdi.


Haber NO: 449

Kategori: Vatan Gazetesi