Zaten 12 Eylül anayasasinin degismesini isteyenlerin asil gerekçesinin de siyasi oldugu yadsinamaz. 1950'den beri yasanan politik gerginliklerin, istikrarsizliklarin ve darbelerin baslica nedeni laiklik konusundaki ayriliktir. Dünyayi yirmi yildir yasa bogan dinler arasi çekismenin de baslica nedenlerinden birisi budur. Türkiye, uygarlik yolunda ilerleyecekse yani çagdas demokrasiyi yerlestirebilecekse, bizden baska hiçbir Müslüman ülkenin basaramadigi, laik bir toplum olmayi sürdürebilmelidir. Bu nedenle anayasa konusundaki tartisma, ülkenin gelecegi açisindan çok önemlidir. Bu taslakta görülüyor ki, AKP'nin bu önerilerinin arkasinda, laikligin yeniden tanimlanmasi inadi yatmaktadir. Ve bu inat da, türbanda somutlasmistir. Aslinda artik Avrupa'da bile Islamî cumhuriyetin simgesi haline gelmis olan türbanin, giyim-kusam konusu olmadigini en iyi bilen kisi (tersini söylese de) Basbakan Erdogan'dir. Bunu, gazetemiz Vatan'da, Fransa'nin eski basbakanlarindan Michel Rocard’la yapilan söylesiden ögreniyoruz. Arkadasimiz soruyor: ‘Türkiye'deki anayasa tartismalarinin önemli boyutlarindan birini de türban yasagi olusturuyor. Bu konuda ne düsünüyorsunuz?’ Basbakan Rocard'in yaniti çok önemli, ‘Türban yasaginin üniversitelerde kaldirilmasi çok büyük bir degisikliktir. Erdogan beni iyi taniyor ve bana saygi duyuyor. Bilmesi için açikça söylüyorum, türban yasaginin kaldirilmasi, Avrupa kamuoyunun Türkiye'ye bakisini olumlu yönde etkilemez. Tam tersine Türkiye'ye karsi yabancilasmayi artirir’ diyor.
Yedi ay önce bu aktardiklarimi yazarken AKP’nin kapatma davasi ile karsi karsiya kalacagini hiç kimse beklemezdi. Simdi ise, basta Basbakan AKP’nin tümü kapatilma korkusunu yasiyor. Tayyip Erdogan “keske Michel Rocard'in nasihatini dinleseydim” diyor mudur acaba?
Fransa'nin eski Basbakani Michel Rocard geçen hafta da, “AKP'ye açilan kapatma davasi hakkinda ne düsünüyorsunuz? Bir Fransiz olarak laiklige bakis açiniz nedir?” sorusunu söyle yanitlamis: “Bunun karmasik bir problem oldugunu düsünüyorum. Ben uygarligin yasalarla tanimlandigini ve hükümetlerin bile yasalara uymasi gerektigini düsünen birisiyim. Yani, insan haklari gibi konularda mahkemelerin hükümetlerin üstünde olabilecegini kabul etmeliyiz. Ikinci konu da Mustafa Kemal Atatürk'ten beri Türkiye'nin sosyal barisini laiklik yoluyla kurmus oldugu olgusudur. Laikligin önemli oldugunu düsünüyorum, çünkü laiklik baska cografyalarda daha yaygin olarak uygulansaydi, on binlerce hayat heba edilmemis olurdu. Farkli kimliklerin var oldugu her toplumda laiklik vazgeçilmez bir prensip olmalidir. Toplumsal huzurun vazgeçilmezidir”. Son kabul edilen Avrupa Parlamentosunun Türkiye raporunda da ayni seylerin alti çizilmektedir.
Ayni zamanda Avrupa Parlamentosu ve Bagimsiz Türkiye Komisyonu üyesi de olan Michel Rocard’in, Türkiye’yi ziyaretinde üstü kapali da olsa AKP’yi kollamak isteyen Manuel Barosso’dan daha sözü dinlenen birisi oldugunu Tayyip Erdogan da çok iyi bilir. Basbakanin, ülkenin girdigi siyasal bunalimdan çikmasi için partisinin milli görüsçü tabaninin inadini dinleyecegine, “beni iyi tanir ve saygi duyar” diyen, gerçekten Avrupali yani Kopenhag Kriterlerini benimsemis önder bir politikacinin sözlerini dinleme sorumlulugunu göstermesi gerekmez mi? Yüzde 47 oy aldigi aksam partisinin balkonunda ettigi sözler bu sorumlulugun bilincinde oldugunu gösteriyordu. Kisa süre önce de “o sözlerimin arkasindayim” dedi. Demediniz mi Sayin Basbakan?
|