|
Her yil aralik ayinin son bir gününde Atatürk'ün Ulus'taki heykeli yanindaki büfeye gitmeyi aliskanlik edindim. Artik unutulan ama benim vazgeçemedigim "Saatli Maarif Takvimi"ni yalnizca o büfede buluyorum. Her sabah çalismaya ona günaydin diyerek basliyorum.13 Mart Persembe günkü yaprakta sunlar yazili; "Atatürk, Istanbul'da Harp Okuluna girdi: 1899." Altinda, "Erzincan zelzele felâketi: 1992." Onun altinda da, Yildiz Kenter'in bir deyimi var, "mutluluk yasanmaz, animsanir."
Yapragin arka yüzünü çeviriyorum. Ön sayfadaki haberi ile ilgili olacak ki Cahit Sitki Taranci'nin ATATÜRK siiri yer aliyor. Son dörtlügü söyle:
|
Git hemserim git kardesim topraga yüz sür Odur karsi kiyidan cümlemizi düsünür Resimlerinde bile melûl mahzun görünür Atatürküm kabrinde rahat uyumak ister
Taranci'yi elestirmenler söyle tanimliyor; "Cahit Sitki Taranci, siirinde bireysellikteki evrenselligi yakalayabilmis olmasiyla, siiri yararci mecrasina çekmeden, devinim, ses, biçim birlikteligiyle yogurarak kitlelere ulastirmayi basarabildi. Politize olmamis dünyasal bir sairdi." Simdi yazacaklarim için bu karakteri çok önemli. Çünkü Cahit Sitki hiçbir zaman, bugün benim kusagimin nerde ise suçlandigi gibi "Atatürk'ü siyasal amaçlari için kullanan(!)" Kemalist degildi. Bu nedenle bu siirinden benim esinlendiklerimin, çocuklarinin gelecegini düsünen herkes için yalin gerçekler oldugunu kimse yadsiyamaz.
Okurken son kitayi birkaç kez yineledim. Niye diye aklima takildi. Birden gözümün önüne bilim adamindan baska her seye benzeyen YÖK Baskani profesör geldi. Laik demokratik cumhuriyet olmasa idi bu kisi simdi neredeydi ve neydi acaba. Sosyal bilim meraki olduguna göre herhalde, önemli tarikat seyhlerden birinin ibrikçibasi olmayi becerirdi.
Cahit Sitki bu siiri yazdiginda, ne türban vardi ne de Çankaya'da karisi türbanli cumhurbaskani. 1956'da yitirdigimizde, Taranci anlasilan Demokrat Parti'nin çagdaslasma konusundaki duyarsizligindan rahatsiz olmus ki Atatürk'ün resimlerindeki mahzunlugunu ve kabrindeki rahatsizligini dizelerine dökmüs. Daha önemli olani, sanki bugün yazmis gibi bizim kusagin yeisini dile getirmis.
Abdullah Gül ve Tayyip Erdogan dururken neden aklima Yusuf Ziya Özcan geldi derseniz. Ben onlari anliyorum da ondan. Erbakan Hoca ile 1973 seçimleri sonrasi koalisyon yapmak için görevlendirilen bes CHP'li milletvekilinden biriydim. Daha ilk günkü görüsmede, milli görüsün nasil bir inanç ve hirsla politikaya sarildigini görmüstük. Kökleri, Suudlar'in vahhabi siyasetine bagli oldugu, önümüze gelen önerilerde açikça görülüyordu. 12 Eylül 1980 darbesi sonrasi önü iyice açilan Necmettin Erbakan, animsanacagi gibi çoklukla imam-hatip liselerine dayanan kadrolarini meclise, belediyelere ve devlet kadrolarina hizla tasimayi basardi. Dogru okunursa, 1994'te Istanbul Belediye Baskanligi'ndan yola çikan Basbakan'in bütün söylem ve eylemlerinde, milli görüs ilke ve hedeflerinden en küçük sapma olmadigi açikça görülür. Erbakan'la birlikte devlet bakani olarak ziyaretlerinde, Kaddafi'nin laik demokratik cumhuriyetimize karsi saldirgan sözlerini Cumhurbaskani Gül'ün rahatlikla içine sindirdigi akillardan hâlâ çikmadi. Iste bu nedenle, onlari anlamakta zorlanmiyorum. Ancak, YÖK Baskani gibi, salt kariyer için bunlarin politik emellerine alet olan aydinlarin, gelecek kusaklara ihanet içinde olduklarini söyleyenler haksiz degil. Sonunda, emellerine ulasamayacaklarindan benim hiç kuskum yok. Yakin tarihimizdeki benzerleri gibi toplumun anisinda "küçük adamlar" olarak unutulup gideceklerdir. Içten dilegim o ki, "soyadlari" yüzünden bugün de, yarin da çocuklarinin yüzü kizarmasin. |