Bir süredir, yasananlari 1929 buhranina benzetenler olmustu. Korku o boyutta oldu ki Amerikan Federal Rezerv (Merkez Bankasi) sonunda mali piyasalara bir dizi müdahaleyi uygulamaya koydu. Yetmedi, Baskan Bush da ekonomiyi canlandirmak için dogrudan ve dolayli devlet müdahalesini içeren bir önlemler paketi açikladi. Bunlari Ingiltere Merkez Bankasi'nin girisimleri izledi. Zaten krizin baslangicinda Tokyo basta Dogu Asya ülkelerinde de ayni içerikte devletçi açilimlar olmustu. Türkiye'de de basindan beri enflasyonu önleme amaci ile bir yandan Merkez Bankasi diger yandan yapisal reformlar adi altinda IMF'nin istegi ile Hazine, ekonomiye nerede ise günlük müdahalelerde bulunmaktaydi. Baslangiçta, ABD'deki müdahaleleri 1929'daki Baskan Rosvelt'in "yeni devletçilik" (New Deal) politikasina benzetenleri yadsiyanlar, simdi artik sesini kesti ve müdahalenin boyutlari konusunda akil vermeye yöneldi. Kimi bilim adamlarina göre, gelinen bu asama küresel ekonomik modelin yani liberal kapitalizmin çikmaz sokaga dönüstügünün isaretidir. Bu tartismaya bizim de kendi ülkemiz açisindan katilmamizi kimse isgüzarlik saymamalidir. Siyasal ideolojiler, gerçek durumu (yapisal düzeni) degistirmeye yönelik soyut düsünceler ve savlar bütünüdür. Dolayisiyla kimi ideolojiler tarih içinde tutarlilik ve uygulama olanagi buldukça toplumlari etkiledi. Daha geriye gitmeden denilebilir ki, 11 Eylül 2001'den bu yana artik somut gerçeklere uymayan ekonomik ve politik savlarin, önermelerin uygulanabilir anlami kalmadi. Türkiye'de 1. ve 2. plan dönemlerinde (benim de DPT'de çalistigim yillar) "sanayilesme" ülke için öncelikli hedef idi. Türkiye'nin ekonomik kalkinmasi, sanayilesme ile özdesti. Sanayilesme hedeflerine ulasmak için her türlü ekonomik, mali ve fiziksel fedakârliga katlanmak gerekir diye düsünülüyordu. 1960'larin basinda turizm gibi hizmet sektörlerini en azindan döviz getirici sektör olarak önerenler, açiktan kinaniyordu. Sanayilesmenin yaratacagi henüz görünmeyen, ama batidaki örneklerinden dolayi çok iyi bilinen çevre sorunlarini sanki bilerek göz ardi etmeyi çok dogru ve hakli buluyorduk. 1965'ten sonra Kamu Iktisadi Tesebbüslerinin (KIT) sanayilesmedeki islevini artirdiklari için devletçilik (solculuk) yapmakla suçlanan ve sonra tasfiye edilen planlamacilar gitti. Yerlerine Demirel'in kadrolari geldi. Devlet eliyle en büyük yatirimlar 1966-1971 arasi programlandi, bir kismi ayni dönemde gerçeklesti. Petro-kimya, alüminyum, rafineriler, demir-çelik, tekstil ve ilaç sektörünün büyük ölçeklileri ve otomotiv bu dönemin projeleridir. Demirel, sözde karsi oldugu bu devletçilik uygulamalari dolayisi ile tarifsiz bir heyecan ve hakli bir övünme duygusu tasir. Ben, o dönemde yazdigim makalelerimde hep, "ekonomik kalkinma ülkenin en öncelikli konusudur"u ve "kalkinma esittir sanayilesme"yi isledim durdum. Bana göre Özal'in yanlisi dogrularindan çok fazladir. Belki de tek dogrusu, sanayilesme konusundaki cesur ve kararli politikasidir. Elbette bu belirttigim sanayilesme uygulamasi 1965-1985 arasi ülkenin harcama ve gelir yapisini da kendi gerçegi paralelinde etkiledi. Yine ayni dönemde dis iliskilerimiz bu politikaya bagli olarak yön buldu. Özellikle Sovyet Birligi'yle iliskilerinde, Avrupa ve Amerika ile gelisen tartismalarda hep ekonomik nedenler yönlendirici faktör oldu. Bütün bunlari, önümüzdeki dönemde yeni devletçilik anlaminda ülkemiz için bir çerçeveyi tartismayi açmak için yazdim, devam edecegim. |